Demokrasilerde rejimin türüne göz attığımızda bazı demokrasilerin cumhuriyet ve bazı demokrasilerin anayasal monarşi olduğunu görüyoruz. Bu, ister istemez, bizi bir karşılaştırma yapmaya ve demokrasi ile anayasal monarşinin mi yoksa cumhuriyetin mi daha iyi uyuştuğunu sorgulamaya itiyor. Her ne kadar Türkiye’de bazı çevrelerde cumhuriyet otomatikman demokrasi ve anayasal monarşi diktatörlük gibi algılanıyorsa da durum bu kadar kesin ve basit olmaktan uzak.
Önce bir noktanın altını çizeyim. Monarşi veya mutlak monarşi ile anayasal monarşi aynı şey değil. Tam da tersine, bunlar, birbirinden taban tabana farklı fikirler ve rejimler. Dolayısıyla, anayasal monarşiyi tartışalım diyenleri mutlak monarşiyi savunmakla suçlamak tam bir saçmalık. Bir tartışma hilesinin veya bir cehaletin yansıması…
Anayasal monarşi, adı üstünde, anayasanın üstünlüğüne dayanır. Terimdeki anayasal kavramı bu hususa işaret eder. Mutlak monarşi ise anayasal sınır tanımaz. Buna rağmen, mutlak monarşi ile despotizm arasında bir ayrım yapmakta da fayda var. Siyasi tarih gösteriyor ki mutlak monarşi her halükârda ve ille de despotizm teşkil etmez. Bunun olması için mutlak monarşinin bir total ve tekelci ideoloji ile beslenmesi ve desteklenmesi şarttır. Başka bir deyişle, bir total ideoloji iktidarın kaynağı ve rehberi olmalıdır ve bu ideoloji toplumda tek ideoloji olmalı ve insanlara zorla benimsetilmelidir. Oysa, mutlak monarşilerde durum böyle değildir.
Buna rağmen, anayasal monarşi mutlak monarşiden ciddî bir uzaklaşmaya işaret eder. En başta monarkın anayasa ila bağlı olması gerekir. İkinci olarak monarkın aşağı yukarı yetkisiz veya daha ziyade sembolik yetkilerle donanmış olması icap eder. Üçüncü olarak da ülkedeki en önemli pozisyonlara geliş ve gidişin seçimlere bağlı olması şarttır. Anayasal monarşide ilk adam genellikle seçimle göreve gelen başbakandır. Kanunları yapma yetkisi de monarka değil parlamentoya aittir.
Bu hâliyle anayasal monarşi demokratik rejim kurmaya çok elverişlidir. Anayasal monarşinin olduğu hemen hiçbir yerde despotizm doğmamış ve demokrasiler mesela cumhuriyet olan demokrasilere nispetle çok daha istikrarlı ve başarılı olmuştur. Örnek olarak Büyük Britanya, İspanya, İsveç, Belçika, Hollanda, Danimarka gibi ülkelere bakılabilir.
Anayasal monarşinin çeşitli erdemleri olduğu söylenebilir. İlki, çoğu cumhuriyette olduğu gibi geçmişten ve tarihten radikal ve çoğu zaman devrimci bir kopuşa meydan vermemesidir. Siyasi yapılanmada bir tür devrim olabilir ama kültürde, ananede, ahlâkta devrim yapılamaz. Bunlar çok uzun zaman dilimi içinde ve belli bir otoriteye veya merkeze bağlı kalmadan şekillenen beşerî kurumlardır. Anayasal monarşi bu gerçeğin hatırda tutulmasına yardımcı olur. Bir diğer meziyet, ülkede devletin birlik ve sürekliliğini tesis ve temsil etmede ve insanlara benimsetmede anayasal monarşilerin cumhuriyetlerden daha başarılı olmasıdır. Çünkü, anayasal monarşide monarkın ve ailesinin ülkeye daha fazla bağlı ve bağımlı olması beklenir. Monark bir anlamda kendisini ülkenin -daha ziyade manevi- sahibi olarak görür ve problemsiz yoluna devam etmesini ister. Özellikle siyasi kriz zamanlarında tarafsızlığına güvenilebilecek ve kitlelere devletin varlığı ve sürekliği konusunda umut dağıtacak bir figür olarak var olabilir. Cumhuriyetlerdeki seçim gerginliği ve bazen seçilmiş insanların sergileyebildiği partizanlık anayasal demokrasilerde daha az görülür.
Kısaca, anayasal monarşi demokrasi fikri ve tatbikatı ile hayli iyi uyuşur.
Cumhuriyet Bayramında yapılan toplantıda bir veli söz alarak cumhuriyetin kazanımlarını çocuklarımıza öğretmemiz gerektiği, okula gelince hayal kırıklığına uğradığını, bütün öğrenci ve velilerin baskı yoluyla okula çağırılıp kutlamaları gereken bir bayram olduğunu hatırlatmalarından bahsediyordu(!)