Batı medyasında Erdoğan aleyhine ağır sözler sarf ediliyor. Erdoğan aleyhtarı kampanyaya Erdoğan’ı diktatör olmaya çalışmakla suçlayan ve Türkiye’nin uçurumun kenarında olduğunu öne süren İngiliz dergisi The Economist, Erdoğan’ı kundakçı olarak vasıflandıran ve dünyayı karıştırdığını öne süren Alman dergisi Stern, Türkiye’yi şiddetle eleştiren ABD televizyon istasyonu Bloomberg de bir süre önce eklendi. DW, Reuters gibi yabancı yayın organlarının ise zaten Erdoğan ve Türkiye aleyhine “habercilik” yaptığı herkesin malumu. Seçim sürecine girmemiz kuşkusuz bu tür çıkışları artıracak.
Batı medyasında yaygın biçimde ortaya çıkan Türkiye ilgisi bir bakıma anlaşılır bir durum. Türkiye gittikçe ihmal edilemez bir ülke hâline gelmekte. Bu yüzden, dünya medyasının seçimlerimizi takip etmesi normal. Anormal olan Batı medyasının ve Batılı siyasetçilerin Türkiye seçimlerinde açıkça taraf olması. Oysa olması gereken demokratik seçimlerin yapılması ve Batı ülkelerinin iktidara gelen yönetimle bir tür iş birliği içinde çalışması. Ne var ki Batı medyasında ortaya çıkan tavır tamamıyla bunun dışında.
Aslında medyaya yansıyan Erdoğan karşıtlığı Batı’daki genel durumun bir parçası. Tüm Batı’da inanılmaz bir Erdoğan aleyhtarlığı mevcut. Örneğin, bugün, ciddiye almaya değer bir Batı akademik dergide Erdoğan’ı ağır biçimde eleştirmeyen, hatta ona “diktatör” demeyen bir yazının yayınlanması ihtimâli hemen hemen sıfır.
Batı’nın bu Türkiye karşıtlığının sebepleri neler olabilir?
Bir ihtimâl Batı’nın Türkiye demokrasisi konusunda taşıdığı endişeler. Ancak, bu endişelerin haksız olduğu kesin. Erdoğan dönemi demokrasinin korunması yolunda hayati çabalara sahne oldu. FETÖ ve PKK gibi demokrasiye açık bir tehdit teşkil eden yapılanmalarla hâlâ devam etmekte olan bir mücadeleye girişildi. Batı bu çabalarında Türkiye’ye destek değil köstek olmaya çalıştı. Ayrıca Batı’nın demokratik olmayan ülkelerle kurduğu ilişkiler de onun demokrasi savunuculuğu hakkında kuşku uyandıracak mahiyette. Almanya ile totaliter İran, ABD ile otoriter Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki sıcak temaslar gözden kaçmıyor. Buna cevaben Batı’nın kendi içinde yer almak isteyen Türkiye’ye karşı özel bir hassasiyet gösterdiği söylenebilir. Bu durumda Batı’nın çelişkiler içinde yüzdüğü kesinleşir, çünkü, Türkiye’de gerçekten demokrasiyi isteyen bir Batı’nın demokrasi düşmanlarıyla mücadelesinde Erdoğan’a karşı çıkması değil destek olması gerekirdi…
Bence asıl sebep, Türkiye’nin kendi belirlediği politikalarını takip eden bir ülke olma yolunda ilerlemesi. Türkiye belki dünyanın birçok yerinde oyun kurucu değil, ancak, özellikle ilgili olduğu bölgelerde kendisini hesaba katmadan yapılan planları bozacak güçte ve yetenekte. Yani Türkiye eski Türkiye olmaktan uzaklaşıyor; içe kapanık, dünyadan kopuk, politika geliştiremeyen, daha ziyade ABD’nin başını çektiği bir süreçte kendisine çizilen role razı gelen bir ülke olmaktan çıkıyor.
Türkiye silah sanayii de hızla gelişen bir ülke. Biliyoruz ki silah bakımından kendi kendisine yeterli olmayan bir ülkenin bir dünya aktörü olması imkânsız. Büyük bir ekonomik güç olsa bile bu böyle. Türkiye bu bakımdan da epeyce mesafe almış durumda. Türkiye Karabağ’da, Libya’da millî çıkarları doğrultusunda hareket etti. Mavi Vatan tezine ısrarla ve dikkatle sahip çıktı. Kıbrıs’ta Türk halkını ve çıkarlarını korudu. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda aktif tarafsızlık politikası izleyerek tahıl koridoru ve esir mübadelesi gibi adımların ortaya çıkmasında kilit rol oynadı…
İşte bu Türkiye Batı’nın hoşuna gitmiyor. Batı, Türkiye’ye eski silik ve şahsiyetsiz rolü münasip görüyor. Bu yüzden Erdoğan’a ve onun üzerinden Türkiye’ye karşı hamleler yapıyor. Gelgelelim, gidişatında Erdoğan’ın rolü inkâr edilemez bir gerçek olmakla beraber, imparatorluk geçmişi Türkiye’yi daha aktif olmaya çağırıyor. Bu yüzden, Batı, Erdoğan’dan kurtulsa bile, Türkiye bir şekilde bu çizgide yoluna devam edecektir.