Kızılay’ın, bir STK olan AHBAP’a 2000 civarında çadır satmış olması üzerinden başlayan tartışmalar yeni bir dezenformasyon dalgası ortaya çıkardı. Bu dalgaya taş taşıyanların önemli bir bölümü Kızılay’dan ziyade Kızılay üzerinden iktidarın vurulmasıyla ilgili.
İddialarına göre Kızılay’ın hem de insanların en çok ihtiyacı olan bir zamanda bir STK’ya çadır satması affedilemeyecek bir hata, hatta bir suç. Mağdur vatandaşlara karşılıksız hizmet vermesi ve bu arada ihtiyacı olanlara barınmak için çadır sağlaması gereken Kızılay’ın böylesine büyük bir kriz anında bile ticareti düşünmesi masum, sıradan bir davranış olamaz. Halkın finanse ettiği Kızılay’ın bu davranışı Kızılay yöneticilerinin ve bazı siyasilerin istifa etmesini gerektiriyor...
Vakaya içinde bulunduğumuz ortam ve insanların acil ihtiyaçları açısından bakınca görünen ne? Şu anda deprem bölgesinde insanların en büyük ihtiyaçlarından biri barınma. Bu ihtiyaç geçici olarak çadırlarla ve arkasından konteyner evlerle karşılanacak. Depremin ilk iki-üç gününden sonra çadır kurma çalışmaları başladı.
Ancak, takdir edilir ki, çadırların kurulmasından önce alanın belirlenmesi ve altyapısının hazırlanması lazım. Sonra çadırların bölgeye taşınması ve kurulması. Bütün bunların bir mali maliyeti yanında, elbette, bir zaman maliyeti de var. Yani çadır şehirler ol deyince olmuyor, kurul deyince kurulmuyor. Çadırların taşınması da kurulması da vakit alıyor.
Bu çerçevede depremzedeleri ilgilendiren şey çadırların gelmesi. Bu çadırları kimin getirdiğinin fazla önemi yok. Nitekim AHBAP da Kızılay’dan aldığı çadırları bölgeye naklettirmiş ve AFAD ile iş birliği yaparak kurdurmuş. Yani çadırların hizmet etmesi gereken kişiler ve bu dönemde bulunması gereken yer açısından bir problem yok. Çadırların bir STK tarafından satın alınmasının Kızılay’a katkıda bulunmuş olması da söz konusu. Zira bu çadırlar eğer Kızılay tarafından bölgeye nakledilseydi ücretsiz dağıtılacaktı, oysa şimdi çadırların AHBAP’a satışından bir gelir doğdu ve bu gelir Kızılay’ın kaynaklarına eklendi.
Her sağduyulu ve mantıklı insanın buna sevinmesi beklenir.Bu “tantanaya” katılanların çoğunun, insanların olağan hayatının pazara dayandığından da haberleri yok. Bu yüzden genel eğilim olarak piyasaya ve piyasa ilişkilerine karşılar. Oysa her türlü afetle mücadele aynı zamanda bir kaynak meselesidir ve kaynaklar piyasa ekonomisinin olduğu yerlerde olmadığı yerlere nispetle çok daha fazladır. Bereket versin, Türkiye bu büyük afetin sonuçlarıyla aşağı yukarı tek başına mücadele edebilecek zenginlikte. Bu, sevinmemiz gereken bir durum. Aksi takdirde, makus talihimize razı olmaktan fazlasını yapamazdık.
Üreteceği zenginliğe ilaveten insanların hayatının normalleşmesi de pazar ilişkilerinin kurulmasına ve istikrarlı biçimde işlemesine bağlı. Umulur ki bölgede ağır hasar almamış küçük-büyük tüm işletmeler en kısa zamanda olağan faaliyetlerine başlar. Aksi takdirde, tek taraflı yardımla alınabilecek yol bellidir ve maalesef kısadır. Karşılıksız bakım süresi 3-5 yıla çıkarsa bağışçıların ilk günlerdeki heyecanı duymayacağı ve fedakârlığı sürdüremeyeceği kesin. Bölge insanının en kısa zamanda kendi ayakları üstünde durabilir hâle gelmesi hem onlar hem de ülke için şart. Ayrıca, malûm, hiçbir insan diğer insanlara sonsuza kadar bağımlı olarak yaşamak istemez…
Kızılay’ın, bir STK’ya çadır satmasında bir yanlışlık görmüyorum. Bu işlem sonucunda bir ahlâkî zaafın ve depremzedelere zararlı bir durumun ortaya çıktığını da sanmıyorum.