CHP’nin kendi kendisini kapatmasının demokrasimizin sıhhati için gerekli olduğu kanaatindeyim. Bir yanlış anlamaya mahal vermemek için, kastettiğim şeyin CHP’nin mesela AYM tarafından kapatılması suretiyle varlığına son verilmesi olmadığının altını çizmeliyim. Elbette bu da yapılabilir; ancak çok tartışmaya yol açar. Daha iyisi ve doğrusu partinin kendisini feshetmesi...
CHP iddia ettiğinin tersine devleti kurmamış, tek parti yönetimine gidiş sürecinde devlet tarafından kurulmuş ve uzun süre tek parti olarak yaşamış bir parti. Her ne kadar ‘parti’ adını almışsa da asıl görevi tüm topluma nüfuz eden bir yapılanma olmak ve toplumu tepeden tırnağa eğitmekti. Başka bir deyişle halkı ‘adam etmek’ti. Bu yüzden Osmanlı’dan kalma bütün sivil toplum unsurları bilinçli ve hatta vahşi şekilde yok edilirken, Halk Evleri, Köy Enstitüleri gibi kuruluşlar CHP’nin yan kolları olarak düşünüldü ve kuruldu. Tek parti döneminde parti tekelci konumunu iyice benimsedi. Demokrasiye geçme tartışmalarında demokrasiye geçilmesine veya ‘erken’ geçilmesine yönelik itirazlara göz atarak bu zihniyeti anlayabiliriz.
Çok partili hayata geçilmesine rağmen CHP kafası pek değişmedi. Bürokratik vesayet sisteminin kuruluşunda da CHP’nin bu özelliği etkili oldu. Kendi hâline bırakılan halkın yanlış -yani CHP ideolojisi karşıtı- partilere gittiği kanaatini edinen CHP, serde demokrat görünme mecburiyeti de olunca, diğer partileri tasfiye etmek yerine, vesayet sistemini kurdu ve demokratik iktidara karşı konumlandı. Bu sayede hemen hiçbir zaman seçim kazanamamasına rağmen kilit alanlarda çoğu zaman devlet iktidarına sahip oldu...
Türkiye’nin değişen sosyolojisi bu işi gitgide zorlaştırdı ve sistem AK Parti iktidarları zamanında ciddî ölçüde geriletildi. Ancak, CHP eski alışkanlıklarından vazgeçmedi; iktidarını bürokratik vesayet yoluyla sürdürmeye çalıştı. Merkez sağda birçok partinin gelip geçmesine karşılık klasik CHP yerinde kaldı.
CHP zihniyeti hayli anti demokratik. Ülkenin sahibi olduğu inanışı ve propagandası CHP’yi diğer partilerle eşitsiz hâle getiriyor. Böyle bir partinin var olması demokratik siyasetin doğasına da işleyişine de aykırı…
CHP bazı kanun ihlâlleri de yapmakta. M. Kemal’in vasiyetine uygun olarak İş Bankası’nda hisse sahibi. Banka üst yönetimine atama yapıyor. Oysa siyasi partilerin iktisadi ve ticari işlerle uğraşması kanunen yasak. Bu durumda bir tarafta bir tarihî şahsiyetin vakfiyesi diğer tarafta bir kanun var. Hemen altını çizelim vakfiyeye saygı bekleyen CHP’nin kendisi birçok vakfiyeyi geçersiz saymış ve vakıf mallarını yağmalamış bir parti. Buradaki çelişki ise M. Kemal’e bakışından kaynaklanıyor. İşine geldiğinde onu -bana göre olması gerektiği gibi- kamusal bir figür olarak görüyor, işine geldiğinde de özel bir vatandaş olduğuna hükmediyor.
CHP kendi kendisini kapatmalı ve bir vakfa dönüşmeli; "Cumhuriyet Halk Partisi Vakfı" olmalı. Bu, kanunî ihlâllerin ortadan kalkmasına da yardımcı olur. Vakıf kendi tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi üzerine çalışmalar yapabilir. Müze açabilir; kültürel faaliyetler yürütebilir.
Böyle yapması CHP ideolojisinin resmî ideoloji olmasını da zayıflatır; belki de Kemalizmin sistem içindeki yerinin normalleşmesine ve yarışan ideolojilerden biri olmasına katkıda bulunur. Türk demokrasisi böyle bir gelişmeden çok kazançlı çıkar.
CHP demokrasimizin iyiliği için kendi kendisini kapatmalı!