CHP’de bir genel başkan değişikliği olması ve CHP’nin 31 Mart genel mahallî seçimlerinden birinci parti olarak çıkması parti idarecilerinin umutlarını artırdı. Özgür Özel’in Kılıçdaroğlu’nun klasik bazı politikalarını terk etme işaretleri vermesi de partinin geleceğine ilişkin umutları güçlendirdi. Özel, Kılıçdaroğlu’nun “Saray ile uzlaşılmaz, mücadele edilir” şeklinde ifade ettiği ve siyaseti yarış değil bir tür savaş olarak gördüğünü yansıtan saçma politikasını terk etmekte olduğuna dair işaretler verdi. Erdoğan ile görüştü. Partili belediyelere yönelik bazı açıklamalarında Arapça tabelalara karşı çıkılmasına itiraz etti ve sığınmacı probleminin sadece mahallî idareler tarafından çözülemeyeceğinin altını çizerek bu belediyeleri daha mantıklı ve daha makul olmaya davet etti.
Bütün bunlara rağmen CHP’deki değişime dair sorular ve sorunlar geçerliliğini koruyor. Acaba CHP’de kelimenin gerçek anlamında bir değişiklik vuku buluyor mu? Parti kendisini milletin üstünde bir yere yerleştirmekten ve insanlara hayat tarzı dayatma arzusundan vazgeçiyor mu? Yoksa, değişim olarak topluma yansıyan şeyler sadece bir dahaki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için daha geniş toplumsal kesimlere açılma mecburiyetinin bir anlamda bir dayatması mı?
Bu konularda doğru bir teşhis koyabilmek için partinin hem liderlik hem de daha alt kadrolarında kullanılan dile ve yapılan işlere bakmakta fayda var. Bu yapıldığında Özel’in çabalarının parti kadrolarına ve fikriyatına pek yansımadığını düşünmemizi gerektirecek durumlar görülüyor. Bunlar CHP’de bir değişikliğin gerçek anlamda vuku bulduğu hakkında şüpheye düşmemize sebep olabilir.
Bu vakalardan biri Silivri’de kadınlara mahsus plajın kapatılması odu. Daha da kötüsü belediye başkanının kararını savunmak için yaptığı açılamalardı. Bu açıklamalar, CHP’nin hâlâ kendisini medeniyetin temsilcisi saydığını ve bu sebeple insanlara dayatmada bulunmakta bir beis görmediğini gösteriyor. Takip edebildiğim kadarıyla Silivri Belediyesinin bu icraatına ve açıklamalarına genel merkezden bir itiraz ve düzeltme gelmedi.
İşin komik tarafı kadınları özgürleştirmek istediğini söyleyen belediye başkanının, özgürlüğün ne olduğundan habersiz olması ve özgürlük adı altında kendi inancını ve tarzını kadınlara dayatma isteği sergilemesi. Özgürlük, insanların kadın erkek ayrı ayrı veya her iki cinsin birlikte denize girmesinin mümkün olmasıdır. Bireyler bunu yapmaya zorlanmadıkça veya bunu yapmaktan engellenmedikçe özgürdür. Ancak, CHP kafasına göre özgürlük için kadınların erkelerle beraber denize girmesi lazım. Bunu istemeyen kadın özgür değil! Bu yaklaşım özgürlüğü savunmaktan çok insanların özgürlük adına ne yapması gerektiği hakkında bir hüküm vermek anlamına geliyor. Bu çerçeveden bakıldığında mesela dünyada kadınlara ayrı plajlar, toplu taşıma hizmetleri vs. tahsis eden bütün ülkelerin de gayri medeni ve özgürlükten uzak olduğu sonucuna varmak lazım.
Belediye başkanının kadınların özgür olmadığı ülkelere örnek olarak Afganistan ve İran’dan bahsetmesi de tam bir komedi örneği. Aslında kendisinin yapmak istediği tam da bu. Kadınların tercih özgürlüğünü ellerinden almak ve onları belli tarzlarda davranmaya zorlamak. Aynen başörtüsü kullanmama dayatmasında olduğu gibi…
CHP’nin değişmesinin ve demokrasilerdeki normal partilerden biri olmasının Türkiye ve demokrasisi için çok iyi olacağı kanaatindeyim. Ancak, bunun yolu değiştiğini iddia etmek değil, gerçek anlamda değişmek. Bu da CHP ideolojisinin resmî ideoloji olmaktan çıkarılmasından ve CHP kesiminin özgürlük ve insan hakları gibi değerlerin her şeyden ve yaşamakta olan veya vefat etmiş her fâniden önce geldiğini öğrenmesinden geçiyor.
Kendi kafalarındaki düşünceleri halka dayatmak, yaşam tarzı kendi anlayışına ters düştüğü için haklarını gasp etmek, arapça tabelaları kaldırıp ingilizce, fransızca tabelaları kaldırmama ırkçılığı ve başkalarına siz böylesiniz diye isnad etmek... Psikolojik hastalık. Tam bir burjuva. Bu zihniyete faşizm denir. Hem de kemiklisinden(!)