CHP’de 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında problemler artıyor ve yoğunlaşıyor. Taraflar daha ziyade genel başkanlık üzerinde odaklanmış vaziyette. Parti içi muhalif yaklaşıma göre partinin değişmesi lazım ve bunun yolu da genel başkanın değişmesinden geçiyor. Bu bakış ne kadar doğru? CHP’de genel başkan ve yönetim kadrosunda değişikliğe ihtiyaç var mı? Yoksa CHP’nin problemi başka yerlerde ve daha derinlerde mi yatıyor?
CHP parti adını almasına rağmen tipik bir demokratik parti olmaktan uzak. Tek parti diktatörlüğü zamanında edindiği formasyonu ve özellikleri hâlâ bünyesinde taşıyor. CHP diğer partilerle eşit şartlar altında yarışan demokratik bir parti olarak kurulmadı. O, "tek parti" diktatörlüğünün kurucuları ve iktidar sahipleri tarafından oluşturuldu. Onların anladığı ve altı okta ifade ettiği ilkeye göre halk tüm değerlerde ve tavırlarda aynılaşan insanlardan oluşan bir bütündü.
Bu yüzden CHP kendine misyon olarak halkın bir kesimini temsil etmeyi almadı; tüm halkı kuşattığına, kapsadığına inandı. Halkı totaliter bir şekilde kavradı. Parti olarak toplumsal talepleri siyasi sisteme taşımak yerine bireyleri ve toplumu yeniden oluşturmayı amaçladı. Nitekim, Onuncu Yıl Marşında bu hedefin başarıldığına olan inancı dile getiren ifadeler kullanıldı.
CHP bu amaca ulaşmak için Osmanlı’dan kalan tüm sivil toplum kuruluşlarını dağıttı. Onların önderlerini öldürdü, hapsetti, ülkeden kaçmaya zorladı. Sivil toplumda doğan boşluğu CHP’nin uzantısı biçiminde düşünülen ve faaliyet yürüten Halk Evleri, Köy Enstitüleri gibi kuruluşlarla doldurdu.
CHP’ye göre makbul, iyi vatandaş CHP çizgisini kabul eden vatandaştı. Bu çizgiye tüm çabalara rağmen gelmeyenler çeşitli şekillerde damgalandı ve dışlandı. Fransız Devrimiyle doğan ve zamanla yaygınlaşan bir hastalıkla muhalifler “halk düşmanı”, “devlet düşmanı”, “cumhuriyet düşmanı” ilan edildi. Nüfusun artması kaçınılmaz olarak bir toplumsal çoğulluğa yol açtı. CHP bu sefer kendi çizgisinde olmayanları aydınlanmadan nasiplenmemiş, tahsilsiz, bilgisizlik içinde yüzen kimseler olarak gördü. Okumuş yazmış kimselerin ona oy vereceğine inandı. Ona oy vermeyenleri cehaletten hainliğe kadar uzanan bir yelpazede suçladı.
Tarihsel olarak CHP idarecileri ve ileri gelenleri kendilerini toplumdan üstün ve topluma bahşedilmiş bir lütuf gibi gördü. CHP olmasa toplum asla doğruyu bulamaz; “modern” hayatı yaşayamaz; fakirlik ve sefaletten kurtulamazdı. CHP toplumun doğal ve değişmez öncüsü ve rehberiydi. Bunu reddedenler ise ya cahil ya da haindi!..
İşte bundan dolayı CHP’nin temel problemi kişilerden çok zihniyet...
CHP zihniyetinin değişmesi ve demokratikleşmesi şart. Ne var ki bu zihniyet bir toplumsal tabana sahip; kendi kendisini yeniden üretiyor ve yeni nesillere belli ölçülerde benimsettiriyor. Bugün CHP tabanında ülkenin gerçek sahipleri olduğu ve ülkenin selametinin ancak onların yolunda gidilmesiyle sağlanacağı kanaati hâkim. Bir akrabamın dediği gibi, CHP seçmenleri büyük ölçüde 1950’den -yani demokrasiye geçilmesinden- beridir ülkenin gerilemekte olduğuna inanmakta. Çok daha kötüsü CHP’lilerin çoğunun bu hastalıklarının farkında olmaması. Onlar kendilerinin değil onlar dışında kalan tüm toplumun hasta olduğu kanaatinde…
CHP’nin ana problemi bu jakoben, anti demokratik ve gayri insani zihniyet. Bir kadro değişikliği bu garip zihniyetin değişmesine hizmet ettiği ölçüde iyi. Ancak, CHP’de yapılan tartışmalar zihniyete ilişkin olmaktan uzak. İç kavgada taraflar bir zihniyet değişikliği çabası sergilemekten ziyade bir iç iktidar mücadelesi vermekte. Bu yüzden, kim genel başkanlık makamında oturuyor olursa olsun, CHP hakkında iyimser olmak için fazla bir umut göremiyorum.