Cumhuriyetçilik mi, cumhuriyetperestlik mi?

A -
A +

Türkiye’de ilginç bir kültürel durum ve tutum var. Bu, muhtemelen, diğer ülkelerde de karşımıza çıkabilecek bir fenomen, ama, sanırım, Türkiye kadar ağırlıklı ve yoğun olarak değil. Bu da insanların sevdikleri, önem ve değer verdikleri bir şeyi abartmaları ve her şeyin temeli hâline getirmeleri. Ondaki eksiklik ve yanlışlıkları görememeleri. Her iyi şeyi ona atfetmeleri ve onu bir tür cennetle, mutlak iyiliğe giden yolla özdeşleştirmeleri. Buna paralel olarak sevdikleri şeyi eleştirenleri kınamaları, lanetlemeleri, hatta eleştirileri zora dayanarak veya hukuki yollarla engellemeye çalışmaları...

 

Ülkemizde bununla ilgili tipik bir örnek cumhuriyet kavramı üzerinden verilebilir. Cumhuriyetseverliği ‘cumhuriyetperestliğe’ çeviren bazıları hayattaki tüm iyiliklerin ve güzelliklerin cumhuriyetten kaynaklandığına ve cumhuriyetin asla yanlış ve kötü bir şey yapmayacağına inanıyor. Bu yüzden, mesela 29 Ekim kutlamalarında, saçma sapan, akla ve mantığa aykırı, bazen komik ve hakikate ters mesajlar verilebiliyor.

 

Oysa, alana ve tarihe bakıldığında cumhuriyetlerin otoriter, totaliter ve demokratik olabildiği görülüyor. Dolayısıyla, cumhuriyet fikri kendi başına bir iyiliği temsil etmiyor. Hatta birçok kötülüğün temelinde yatabiliyor. Söz gelimi otoriter bir cumhuriyette temel hak ve özgürlükler önemli ölçüde gasbedilir. İktidara rakip olduğuna veya olabileceğine inanılan fikir ve oluşumlar devamlı takip altında tutulur; hareket alanları kısıtlanır. Totaliter cumhuriyetlerde daha korkunç bir durum karşımıza çıkar. Totaliter cumhuriyetlerde sadece iktidara rakip olmak değil, iktidarın ideolojisini paylaşmamak ve bu ideolojiyi günlük hayata yansıtmamak da bir suç sayılır. Eğitim sistemiyle devamlı olarak bu ideoloji insanlara zerk edilir. Sivil alan tamamıyla ortadan kaldırılır. Totaliter cumhuriyet fikri bir tür ‘erdemli vatandaşlar’ anlayışına dayanır. Bu erdemlerin neler olduğunu ve nasıl kazanılacağını belirleme işi ve yetkisi siyasal iktidara bırakılır. Böylece bütün hayat ideolojikleştirilir. Her şey ideolojinin içinde olmak hiçbir şey ideolojinin dışında kalmamak durumundadır. Dolayısıyla, iktidar tüm hayata müdahil olur...

 

Cumhuriyetperestlik, otoriter ve totaliter cumhuriyetleri görmezden gelip cumhuriyetleri genellikle demokrasinin sonucu ve meyvesi olan iyiliklerle özdeşleştirme yoluna gitmektir. Bütün iyilikleri antidemokratik cumhuriyet fikrinde bulmaktır. Kuruculara âdeta "tapmak" ve onları her şeyin üstünde görmek ve göstermektir. Onlardan önce ya hayat yoktur veya insanlar bir tür değer yoksunu, karanlıklar içinde geçen hayatlar yaşamaktadır. Cumhuriyet kurulur ve insanlar, nasıl oluyorsa, uygar bir hayat yaşamaya başlar…

 

Demokratik cumhuriyet fikri elbette savunulabilir. Nitekim demokrasilerin hepsi değil ama bazıları cumhuriyet olarak yapılanmış vaziyette. Bu yüzden, cumhuriyetçi demokratlık takdire şayan bir pozisyon olabilir. Cumhuriyetperestlik ise, ne yazık ki, bu anlamda bir cumhuriyet taraftarlığı anlamına gelmiyor. O cumhuriyeti sevmekten ziyade bir tür "cumhuriyet tapınması"... Taşıdığı değerlerden ve sahadaki uygulamalarından bağımsız olarak cumhuriyet fikrinin yüceltilmesi. Bu hâliyle de cumhuriyetlerin tam bir değerlendirmeye tabi tutulmasının önünde çok büyük bir engel teşkil ediyor. Sadece bununla kalmıyor, bu tür cumhuriyetlerde yaşayan insanların düşünme ve tartışma kapasitesini de ciddi bir şekilde zaafa uğratıyor.

 

Bu tür bir cumhuriyet anlayışı, yani cumhuriyetperestlik, ne yazık ki, Türkiye’de egemen. Bu yüzden, millî günler bir düşünme ve değerlendirme faaliyetleri değil bir "kutsama" ve "tapınma" seremonileri dizisi olarak yaşanıyor...

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.