Depremin etkilediği alanlardan biri de siyaset oldu. Siyasi kamplaşma ve çatışma ne yazık ki deprem sonrasında azalmadı, arttı. İktidar ve muhalefet arasındaki kutuplaşma koyulaştı, özellikle de CHP ve AK Parti arasında.
Her demokraside iktidarda veya muhalefette yer alan parti veya partiler bulunur. Bunlar ülkenin genel ve hemen herkes tarafından varlığı kabul edilen problemlerinin çözümüne ilişkin birbirinden farklı vaatler yaparlar. İddialarından biri de kendilerinin daha yetenekli ve daha dürüst olduğudur. Böylece demokrasilerde siyasi yarış iktidara talip olan ekipler arasında vuku bulur.
İktidara gelen parti ideolojisine ve programına bağlı olarak bir icraat silsilesi gerçekleştirmeye çalışır. Problemleri çözmede muhtemelen kısmen başarılı olur. Bunun sebebi parti programında öngörülen çözümlerin bir kısmının çözüme uygun olmaması veya hayata aktarılamaması, atılan adımların niyetlenmemiş sonuçları ve icraat esnasında yeni problemlerin doğması olarak görülebilir. Bu kısmi başarısızlık muhtemelen muhalefetin elini güçlendirir. Siyasi yarış bu şekilde partilerin iktidara gelmesi ve gitmesi şeklinde akıp gider...
Bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı şeyler vardır. Her şeyden önce siyasi yarışta yer alan partilerin varlığını ve iktidardaysa iktidarını meşru görmek gelir. Keza tüm toplumu ilgilendiren afet ve kriz zamanlarında siyasi gerilim ve çatışmalardan vazgeçilmesi, ihtilafların kriz sonrasına ertelenmesi beklenir. Aksi takdirde, bunu yapmayan partilerin tabanlarına yayılan menfi tavır ülkedeki bir ve bütün olma havasını bozar; siyaseti çığırından çıkarır.
Ne yazık ki Türkiye’de egemen siyasi kültürde bu hususların yeterince güçlü bir şekilde kavrandığını ve takip edildiğini söylemek çok zor. Özellikle CHP ve Zafer Partisi’nin deprem sonrasındaki faaliyet ve açıklamalarında bunun izlerini görmek mümkün. Bu bakımdan en problemli partinin CHP olduğu ise her türlü şüpheden uzak. Özellikle deprem üzerinden yapılan birçok faaliyet ve yorum bunu açıkça kanıtladı. CHP tabiî afetin tüm yükünü AK Parti’ye, özellikle Erdoğan’a atfetti. Hükûmetin depreme müdahalede toptan ve tamamıyla başarısız olduğunu öne sürdü. CHP’li belediyelerin yaptığı işleri abartarak ve bazen olmamış şeyleri olmuş gibi göstererek topluma yansıttı. Kılıçdaroğlu mesela Akşener’in Erdoğan’ı arayıp bilgi almasına karşılık kendisinin Erdoğan ile asla görüşmeyeceği ve bir araya gelmeyeceği yolunda çirkin mesajlar verdi. CHP tabanında yer alan diğer bazı kişilerin yaptıkları dezenformasyonlar ve çarpıtmalar da göz önüne alınırsa CHP depremin acılarını gidermek yerine o acılar üzerinde siyaset yapmaya ve iktidarı yıpratmaya çalıştı.
Neden?
Bunun bir sebebi CHP’nin yıllar boyu iktidara gel(e)memesi olabilir. CHP hemen hemen hiçbir demokratik seçimi kazanamadığı için genellikle -her ne kadar bürokratik iktidar çoğu zaman elindeyse de- siyasi iktidardan uzak kaldı. Bu yüzden de sırtında yumurta küfesi olmadan konuşuyor. Başka bir deyişle, muhalefette de olsa siyasi partilerin ülkeye karşı sorumlulukları olduğunun farkında değil...
Diğer bir neden, CHP’de özellikle son dönemlerde belirginleşen iktidarı gayrimeşru görme ve gösterme eğilimi. Bu da tuhaf bir durum. İktidarı elbette eleştirebilirsiniz ama iktidarı gayrimeşru görmek demokrasinin genel kurallarını reddetmek anlamına gelir. Bunu yapan bir parti kendisinin meşruluğunun da sorgulanabileceğini aklında tutmalı...
Bir diğer sebep, CHP’nin başka partilerin desteğiyle de olsa ilk defa iktidara gelme şansına sahip olduğuna inanması.
Siyaset sadece çatışma değil aynı zamanda uzlaşma sanatıdır. İlk uzlaşması gereken de, özellikle kriz ve afet zamanlarında, siyasi partilerdir. Ne yazık ki Türkiye deprem sonrasında tam tersi istikamette hareket etti ve bunda da CHP başı çekti.