FETÖ kurucusu ve elebaşı F. Gülen ABD’de öldü. Ardında korkunç bir miras bırakarak bu dünyadan gitti. Gülen adı Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğu tarafından hayırla değil, nefret ve öfkeyle anılacak!..
Gülen bugün adına FETÖ dediğimiz yapılanmanın mimarıydı. En azından belli bir döneme kadar örgütü tek başına sürükledi. Daha sonra da dünyanın egemen gücü olan ABD’ye ve MOSSAD’a teslim etti. Nitekim ömrünü de sıkı devlet koruması altına yaşadığı Amerika’da tamamladı.
FETÖ’nün birkaç özelliği dikkat çekmekte.
İlki ve muhtemelen en önemlisi FETÖ’nün Türkiye’deki bürokratik vesayet sistemini devralmak ve yenilemek istemesiydi. Başka bir deyişle, FETÖ Kemalist vesayetin bir taklidi ve takipçisi olarak ortaya çıktı. Kemalist bürokratik vesayet sistemini kendisine rehber etti ve emsal aldı. Bu vesayet sistemi içinde iktidarda hangi parti olursa olsun gerçek iktidar seçilmiş siyasetçilerin değil bürokratların elinde kalmaktaydı. Bu sistemi iyi gözlemleyen Gülen benzer bir yolu takip etti. Hiçbir zaman açık ve meşru siyasi yolları kullanmadı. Devlet içinde bürokratik olarak kadrolaşmaya çalıştı. Bunda da büyük ölçüde başarılı oldu. Mesela yargı, emniyet, ordu ve yarı sivil bir ayak olarak medya aşağı yukarı tamamen eline geçti. O kadar ki, FETÖ’nün devlete sızdığı değil devletin sonunda FETÖ’ye sızdığı yolundaki laf bu gerçeğe önemli ölçüde işaret etmekte...
Bir diğer husus, FETÖ’nün demokratik siyaseti ve siyasetçileri hep küçümsemesi ve onları olabildiğince kullanmaya ve manipüle etmeye çalışmasıydı. Bu yüzden FETÖ’nün bağımsız, sırf FETÖ’cülerden oluşan bir siyasi ayağı yoktu, çünkü o her yerdeydi, bütün partilerdeydi. Siyasi liderleri ciddiye almadı. Bazen onları çeşitli maddi ve manevi imkânlara ulaşmak için kullandı. Bazen açık veya örtülü olarak onları engellemeye ve hatta siyasetin dışına itmeye çalıştı. Bu kadar etkili olabilmesinin sebebi partilerle karşılaştırıldığında çok daha kuvvetli ve etkili motivasyonlara sahip elemanlarının olmasıydı. Bu çerçevede FETÖ, çeşitli parçalarıyla, renkten renge büründü, kılıktan kılığa girdi. Yerine göre bir sivil toplum oluşumu görüntüsü verdi ama aslında daha ziyade bir istihbarat örgütü olarak çalıştı...
FETÖ elebaşı Gülen dünya iktidarına aç bir adamdı. Mütevazı görünüşü de tersinden bunu doğrulamaktaydı. O tek güç merkezi olmayı ve tüm gücü elinde toplamayı istiyordu. İktidarı önünde engel olarak gördüğü kimselere asla acımadı. Onları her yol ve yöntemle etkisiz hâle getirmeye veya tasfiye etmeye çalıştı. Gülen aynı zamanda kendisinden daha büyük güçlere karşı gayet itaatkârdı. FETÖ’nün ABD ve İsrail’in bir aparatı hâline gelmesi bu sayede vuku buldu. FETÖ belli bir tarihten itibaren hemen hemen tamamen CIA ve MOSSAD’ın gözetim, yönlendirme ve denetimi altında faaliyet yürüttü...
Son olarak işaret edilmesi gereken nokta, FETÖ’nün söylemi! Genellikle İslâmî bir söylem kullanmakla beraber FETÖ aslında İslam’dan ve diğer dinlerden parçalar ihtiva eden ayrı ve bir tür melez bir din geliştirmekteydi. Bu din içinde Gülen’in çok özel bir yeri vardı. Gülen örgüt içinde bir çeşit "peygamber" hatta bir tür "yarı-ilah" muamelesine tabi tutulmaktaydı!..
Gülen bu memleketin evlatlarına çok zarar verdi. Sadece meşru demokratik şahsiyetlere ve kurumlara saldırmakla, demokrasiye darbe indirmekle, yüzlerce kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına sebep olmakla kalmadı, binlerce Anadolu insanını topladı, toparladı ve kendisi ve efendileri hesabına bir tür cepheye sürdü. Bu yüzden, Gülen, hayırla değil nefretle ve lanetle hatırlanacak bir miras bırakarak öbür dünyaya gitti...
Elinize ve yüreğinize sağlık hocam