Fransa’da Cezayir asıllı, on yedi yaşında, annesinin tek evladı olan bir gencin bir polis tarafından göğsüne ateş açılarak öldürülmesinin tetiklediği olaylar büyüdü ve bir tür isyana dönüştü. Çeşitli şehirlerde özellikle akşam saatlerinde sokaklara çıkan göstericiler polisle çatışmaya, kamu binalarına ve araçlarına zarar vermeye, mağazaları yağmalamaya ve özel araçları yakmaya başladı. Yaygın ve yoğun bir protesto geleneğine sahip olan Fransa’da bu isyanların bugünden yarına ve bütünüyle dinmesi beklenmiyor…
Fransa Avrupa’da yükselmekte olan ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve İslamofobinin en yoğun şekilde ortaya çıktığı Avrupa ülkesi. Nüfusunun yaklaşık yüzde onu Müslüman. Bunlar daha ziyade Fransa’nın eski kolonilerinden gelmiş Afrikalı nüfus. Bütün bu insanların artan düşmanlıkla, negatif ayrımcılıkla ve nefret söylemiyle karşılaşmasının bu isyanları tetikleyen faktörler arasında olduğu söyleniyor. Özellikle polisin Afrikalılara kötü muamele ettiği, yolda çevirdiği ve tetkikten geçirdiği insanların büyük çoğunluğunun Afrikalılar olduğu ve bu ayrımcı muamelenin insanları öfkelendirdiği belirtiliyor.
Bütün bu söylenenlerde önemli bir gerçeklik payı olduğu aşikâr. Fransız kültürü, kendisini tüm diğer kültürlere ve hâliyle Afrika'ya üstün gören ve kendisine Afrika'yı ve Afrikalıları modernleştirmeyi bir görev olarak veren bir kültür. Anglosakson sömürgeciliği ile karşılaştırıldığında da Fransız sömürgeciliğinin çok acımasız ve baskıcı olduğu bir hakikat. Bu yüzden, Fransa’da yaşamakta olan yabancı asıllıların, Fransız vatandaşı olsalar bile, bu ayrımcı ve dışlayıcı muameleye tabi tutulmaları olağan. On yedi yaşındaki bir delikanlının göğsüne yöneltilmiş bir silahla öldürülmesi ise hakikaten acı ve ürkütücü.
Böyle bir vakanın ülkede yaygın şekilde protesto edilmesi hem normal hem de gerekli. Şahsen bu gösterileri destekliyorum.
Gelgelelim, protestoların bir tür isyana dönüşmesi ve yukarıda işaret ettiğim üzere şiddet ihtiva etmesi, yakma, yıkma ve yağmalamaya sebep olması ne doğru ne de Afrikalıların, Müslümanların problemlerinin çözümüne katkıda bulunacak bir yol!..
Her şeyden önce genci öldüren polisin âdil bir şekilde yargılanması şart. Böylece olayın mahiyeti ve teferruatı tam olarak öğrenilebilir. Bundan dolayı, isyan yargı süreçlerinin ihmâl edilmesine neden olmamalı. Ayrıca, yaygın gösteriler esnasında olayla doğrudan bir bağlantısı olmayan insanlara zarar verilmesi de söz konusu.
Mesela özel araçların yakılması ve özel mağazaların yağmalanması tam bir felaket!.. Bu tür aşırı eylemler, eylemcilerin Fransa’da gördüğü kabulün zeminini daraltması kaçınılmaz. Şiddet eylemleri geniş halk kitlelerini bir güvenlik endişesine itebilir ve bu da toplumsal bir reaksiyona yol açabilir. Nitekim bazı yerlerde aşırı sağcıların sokaklara çıkmaya ve göstericilerle çatışmaya başladıklarına dair haberler gelmeye başladı. Bu yüzden, göstericilerin, ne kadar haklı olurlarsa olsunlar ve ne kadar mağdur olduklarına inanırlarsa inansınlar, şiddetten ve yakıp yıkmaktan uzak kalmaları şart...
Son olarak AB ülkelerinin, tutumuna ve benzer vakalar Türkiye’de olunca sergiledikleri çifte standarda işaret etmek istiyorum. Birçok AB ülkesi Fransa için endişe ettiğini belirtti. Oysa Türkiye’de meşru ve demokratik yönetime açıkça baş kaldırmaya dönüşmüş olan Gezi isyanlarına destek vermiş ve sahip çıkmışlardı. Fransa’da yaşanan olayda ise tersini yapıyor ve Fransa’ya destek veriyorlar. Bu açık bir çifte standarttır. Ancak, belirtmek isterim ki, AB ülkeleri bu çifte standartlı duruşlarının Türkiye’deki insanların gözünden kaçtığını zannediyorlarsa çok yanılıyorlar.