Ahlaki tehlike genellikle meslek örgütleri üzerinden ele aldığımız bir konu. Meslek örgütleri bir mesleği merkeze alan oluşumlar. Gayeleri mesleğin yapılmasına dair izinleri vermek ve mesleğin çalışma şartlarının iyileştirilmesini sağlamak. Meslek birliklerinin yöneticilerinin alan dışına çıkması ve özellikle siyasette taraf olması, siyasi açıklamalar yapması ahlaki tehlike olarak adlandırılır.
“Herkesin siyaset yapma ve siyasi görüş açıklama hakkına sahip olduğu demokratik bir ülkede bunun ne mahzuru olabilir?” diye sorulabilir. Buna verilecek cevap şudur: Özellikle Türkiye gibi bazı mesleklerin icrasının meslek örgütlerine üye olmaya bağlı tutulduğu, yani örgüt üyeliğinin serbest değil mecburi olduğu, örgütlerin kanunla kurulduğu ve dolayısıyla resmî bir statü taşıdığı ülkelerde meslek örgütlerinin siyasete girmesi bu örgütler bünyesinde bulunan siyasi çoğulluğun budanması ve üyeleri arasında farklı siyasi görüşlerden insanların bulunmasına rağmen sanki tüm üyeler aynı siyasi görüşteymiş gibi bir izlenim bırakılması sonucuna yol açar. Bundan dolayı, meslek örgütlerinin kural olarak siyasetle uğraşmaması, siyasi faaliyet yapma eğilimleri olan kimselerin siyasi partilere veya aynı görüşte kişiler tarafından oluşturulan sivil toplum örgütlerine girmesi gerekir. Maalesef Türkiye’de bu şartlara uyan meslek birliklerinin sayısı yok denecek kadar az. TBB, TMMOB, TTB gibi örgütlerin yönetim kademeleri açık siyasi tavır almakta. Ticaret ve Sanayi Odaları da aynı durumda fakat işlerinin niteliğinden dolayı daha az ayrımcı gözükmekte.
Geçtiğimiz haftalarda Beşiktaş ve Fenerbahçe stadında bazı taraftarların “Erdoğan istifa” tezahüratı yapması kulüplerin durumunu ahlaki tehlike açısından tartışmaya açmakta. Kuşku yok ki her iki kulüp de milyonlarca taraftarı bünyesinde toplamakta. Bu insanlar arasında farklı siyasi eğilimlere sahip insanların olması beklenir. Kulüp taraftarlarının siyasi eğilimleri aşağı yukarı ülkedeki genel eğilimlere uygun olmalı. Bu durumda söz konusu taraftar grubunun yaptığı açıklamalar tüm taraftarları bağlamaz. Ama topluma yansıyan sanki bütün taraftarların aynı şekilde düşündüğü. İşte ahlaki tehlike bu...
Ahlaki tehlikeden uzak kalmak için taraftarlar siyasi görüşlerini statlara taşımamalı. Bu, genel bir doğru. AK Parti lehine ve CHP aleyhine bir slogan haykırılmış olsa da sonuç aynıdır: Ahlaki tehlikenin gerçekleşmesi...
Gelgelelim kulüp taraftarları arasında çok sayıda insanın ahlaki tehlikeden haberdar olduğunu sanmam. Nitekim Fenerbahçe Başkanı Ali Koç da yaptığı bir açıklamada ahlaki tehlikeyi görmezden gelerek yapılanı demokratik bir hakkın kullanılması olarak nitelendirdi. Tezahüratı gerçekleştiren taraftarlar da doğru olduğuna inandıkları şeyi yapıyorlar. Bu tezahüratın belli bir merkez tarafından mı organize edildiğine yoksa kendiliğinden mi vuku bulduğuna bakmalıyız. İkincisi ise olayı fazla ciddiye almaya ve üzerinde durmaya lüzum yok. Keza, taraftarların maçlara girmesinin engellenmesi de hatalı bir tutum. Kulüp yöneticilerinin siyasi tezahürat yapanlara davranışın yanlışlığını anlatmaya ve tekrarlanmamasını sağlamaya çalışmasında fayda var. Organize bir iş ise durum farklı; çünkü meslek örgütlerinde yaşanan problem ortaya çıkmakta. Bu durumda da farklı fikirlere sahip üyelerin harekete geçmesi ve kulübü ikaz etmesi lazım...
Bu olay maalesef Türkiye’nin aşırı siyasileşmesinin bir işareti ve sonucu olarak da okunabilir. Siyasetten uzak olması gereken spor faaliyetlerinde bile siyasetin öne çıkması hiç de hoş olmayan bir durum...