İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Mart 2019 mahallî seçimleri esnasında yapılan tartışmalarda Yüksek Seçim Kurulu üyelerine “ahmak” demekle suçlanarak yargılanıyor. Geçenlerde görülmesi gereken dava duruşması kasım ayına bırakıldı. İmamoğlu bu kelimeyi YSK üyeleri için değil rakip siyasetçiler için kullandığını söylüyor. Ama yargılanması YSK üyelerine hakaret gerekçesiyle yürütülüyor.
Türkiye’de siyasi dilin, zaman zaman, hatta çoğu zaman, çok sert olduğu görülüyor. Bunda elbette iktidar kanadının da muhalefet kanadının da payı ve sorumlulukları var. Belki de Türk siyasetinin en büyük problemlerinden biri bu. Ne yazık ki bu sert üslup partilerin tabanına da bir şekilde yansıyor. Böylece ortam geriliyor; kamplaşmalar doğuyor veya zaten mevcut kamplaşmalar koyulaşıyor. Özellikle sosyal medya tarafların birbirine verip veriştirdiği, karşılıklı suçlama ve hakaretin havada uçuştuğu tam bir çılgınlık ortamına dönüşüyor...
İmamoğlu’nun -ister rakip siyasetçiler ister YSK üyeleri için sarf etmiş olsun- kullandığı kelimenin hoş olmadığı kabul edilebilir. Ancak, buna verilecek cevap bana göre hakaret iddiasıyla yargılanma olmamalıydı. Olağan şartlarda biri size “ahmak” derse siz de ona “asıl ahmak sensin” deyip yola devam edebilirsiniz. Evet, hakaret ifade özgürlüğüne girmez ama bu hakaret iddialarının çok dar değerlendirilmesi gerektiği gerçeğini de değiştirmez. Eğer tersi yol izlenirse, adım adım ifade özgürlüğünün budandığı bir sürece gireriz. Farkında bile olmadan ifade özgürlüğünün çok uzağına düşeriz. En masum eleştirileri bile yapmaktan korkar, gölgemizden ürker hâle geliriz. Kendi kendimize abartılı bir otokontrol uygulamaya başlarız. İfade özgürlüğünün sağladığı bireysel ve toplumsal yararlardan kendimizi mahrum ederiz. Bu yüzden İmamoğlu’na açılan davanın ne kadar gerekli olduğu tartışmaya çok açık...
Diğer taraftan İmamoğlu iki yılı aşkın bir hapis cezası alırsa bir siyaset yasağıyla karşı karşıya kalabilir. Bu da çeşitli açılardan sıkıntılı bir duruma sebep olur… İlk olarak, İmamoğlu bu sözü bir gerilim ve çekişme ortamında kullanmış. Aynı dönemde, incelenirse, muhtemelen bazılarının da İmamoğlu için benzer sözler sarf ettiği görülecektir...
İkincisi, bir siyaset yasağı getirilmesi, ister istemez, iktidarın muhaliflerinin bir şekilde yargı tarafından engellendiği izlenimi doğacaktır. Bunun hakikat olup olmamasından ziyade böyle bir izlenimin doğmuş olması önemlidir. Böylece siyaset meydanında yenilemeyen kimselerin yargı yoluyla tasfiye edilmek istendiğine ilişkin şüpheler ortaya çıkacaktır. Bu da istenecek bir durum değil...
Üçüncü olarak, İmamoğlu söz konusu kelimeyi YSK üyeleri için değil rakipleri için söylediğini belirtiyor. Bu itirafın -veya bir tür dolaylı özrün- bir değeri olmalı. Bu tür tabiri caizse geri adımlar dikkate alınmadığı takdirde toplumsal etkileşim ve iletişim önemli ölçüde engellenmiş ve hata yapanların hatalarından dönme, özür dileme yolları kapatılmış olur...
İmamoğlu davası gereksizdi, yanlış başladı, hatalı ilerliyor. Keşke hiç açılmasaydı. Buna rağmen İmamoğlu’na bir ceza verilecekse bu cezanın sembolik kalması ve İmamoğlu’nun siyasi yasaklanma ile karşılaşması gibi bir sonuç doğurmaması gerektiği kanaatindeyim.