İmamoğlu’nun diploma vakasının tarihî kökleri

A -
A +

Türkiye, 27 Mayıs 1960 tarihinde demokratik seçimlerle göreve gelmiş Adnan Menderes hükûmetine karşı bir darbeye sahne ve şahit oldu. Bu, kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na kadar giden darbeciliğin cumhuriyet dönemindeki ilk ve o zamana kadarki en açık yansımasıydı. Darbeciler, kendi hâline bırakılan seçmenlerin genellikle yanlış -yani CHP dışındaki- partileri seçtiği endişesine dayanan ve buna karşı tedbirler alan bir anayasa yaptırttı. Bu anayasa demokratik iktidarın alanını atanarak göreve gelen silahlı memurlar ve müttefikleri lehine olacak şekilde daraltmaktaydı.

 

Bu çerçevede yapılan düzenlemelerle yürütme geleneksel parlamenter sistemdekilerden farklı olarak iki parçaya ayrıldı. Cumhurbaşkanlığı bürokratik vesayet odaklarının uzantısı ve temsilcisi olarak planlandı ve yapılandırıldı. Bunun adımlarından biri cumhurbaşkanı olabilmenin milletvekili olabilmeye nispetle daha ağır şartlara bağlanmasıydı. Bu şartlar arasında cumhurbaşkanlığına aday olacakların üniversite mezunu olması şartı da vardı.

 

1961 Anayasasına göre, cumhurbaşkanı halk tarafından değil TBMM tarafından seçilecekti. Memlekette o tarihte çok az üniversite vardı. Bu üniversitelerde genellikle “üst” tabakadan ailelerden gelen gençler okumaktaydı. Hem bu üst hem de tabiri caizse “alt” tabakadan gelen insanlar tam bir Kemalist beyin yıkamaya tabi tutulmakta ve bilinçli veya bilinçsiz Kemalistler olarak mezun edilmekteydi. Yani, üniversiteyi bitirecek kimselerin Kemalist olması istisna değil âdeta kuraldı. Buna ek olarak, bürokratik vesayet sistemi, cumhurbaşkanının askerler arasından çıkması uygulamasıyla kuvvetlendirildi.

 

Ne var ki zaman içinde Türkiye’de vuku bulan sosyolojik gelişme ve değişmeler bu düzenlemeyi işe yaramaz kıldı. Muhafazakâr ailelerin çocukları da üniversitelere gitmeye ve dünya görüşlerini değiştirmeden mezun olmaya başladı. Başka bir deyişle insanların üniversitelerdeki ideolojik endoktrinasyondan kaçmasını mümkün kılan yollar ve araçlar ortaya çıktı. Bir süre sonra da üniversitelerde beyinlerin yıkanmasından mutlu olmayan ve ona şu veya bu şekilde ve şu veya bu derecede karşı çıkan liberal ve muhafazakâr öğretim üyeleri görülmeye başladı. Bu sayede bu düzenleme planlandığı gibi Kemalist olmayanların siyasette cumhurbaşkanlığına yükselmesini önleme tedbiri olarak önemini ve etkisini kaybetti.

 

Olağan şartlarda böyle bir düzenlemenin olmaması gerekirdi. Milletvekili seçilme şartlarını karşılamak cumhurbaşkanlığına aday olabilmeye yetmeliydi. Dünyada bunun örnekleri de var. Mesela ABD’de böyle bir şart yok. İmamoğlu bu şarta takıldı. Aralarında İmamoğlu’nun da bulunduğu 28 kişinin üniversiteler arasında yaptığı geçişin o zamanki kurallara ve düzenlemelere aykırı olduğu İstanbul Üniversitesi tarafından karara bağlandı. Bu durumda yapılması gereken şey bence cumhurbaşkanlığı adaylığı şartlarının yeniden düzenlenmesini ve buna uygun bir anayasa değişikliğini temin etmek. Bunun özellikle muhalefet kanadından gelen bir öneri olarak ortaya çıkması beklenir ve gerekir.

 

Ama ne yazık ki CHP asıl konuyu görmezden gelmekte ve ilgisiz işlerle uğraşmakta. Bir zamanlar CHP’nin Erdoğan’ı vurmak için var gücüyle kullandığı bir silah şimdi CHP’ye yönelmiş durumda. Olması gereken bu silahın hiç kimseye karşı kullanılmaması ve hatta bir silah olmaktan çıkarılması. Ama korkarım CHP yanlış yolda ilerlemeye ve bir sürü kişiyi, kurumu, hukuki düzenlemeyi karşısına almaya devam edecek.

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe21 Mart 2025 09:20

Bir suç işlendiyse görmezden gelinemez. Yargı suçluya cezasını vermelidir. Adalet mülkün yani devletin temelidir. Gayrimeşru koşturanların önü açılamaz.

hüseyin yayla21 Mart 2025 09:12

Aklın yolu bir. CHP yanlış yolda.