İmamoğlu’nun mahkûmiyeti, CHP ve Altılı Masa

Sesli Dinle
A -
A +

İfade özgürlüğü açısından önemli bir sorunumuz ifade özgürlüğünün kullanılmasına bakıştaki çifte standartlar. Her kesim diğer kesimleri her bakımdan eleştirmekte neredeyse sonsuz özgürlüğe sahip olmayı ama diğerlerinin kendisinin fikir ve değerlerine ilişkin eleştirilerinde bir şekilde sınırlanmasını arzu etmekte. Yani kendisine gelince özgürlük başkalarına gelince kısıtlama istemekte. Mesela YSK üyelerine ahmak dediği için İmamoğlu’na ceza verilmesine karşı çıkan kişilere sorsak, onların önemsediği figürler için aynı ifadenin kullanılmasını insanların hapse mahkûm edilmesi için yeterli bulacaktır. Ahmak denilmesini normal karşılayanlar ise aynı kelimenin kendilerine karşı kullanılmasından rahatsızlık duyacaktır.

 

Ceza kararı hakkında bazı yanlış yorumlar da yapıldı. Örneğin Erdoğan’ın 1998’de Siirt’te Ziya Gökalp’in Asker Duası adlı şiirini okuduğu için mahkûm edilmesi ile İmamoğlu’nun mahkûm edilmesi arasında özde benzerlik yok. Erdoğan genel olarak ifade özgürlüğünü kullandığı için yargılanmış ve ceza almıştı. Şiirinde hedef alınan kişiler yoktu. İmamoğlu ise şahısları hedef alan açıklamasından dolayı yargılanmakta. İmamoğlu’nun durumunda ortada bir suç olup olmadığı üzerine bir tartışma yapmak mümkün ama Erdoğan’ın yargılanması ve mahkûmiyeti tartışmasız olarak yanlış ve haksızdı.

 

Bu vaka bir şekilde iktidara mal edildi. İktidar kanadı da maalesef yeterince açık ve güçlü kınamalar yapmayarak bir bakıma bu suçlamalara çanak tuttu. Gönül isterdi ki iktidar da bu yanlışlığa karşı çıksın. İlkeli olmak bize yapılan yanlışların aynısı veya bir benzeri başkalarına yapıldığında da itiraz edebilmeyi gerektirir.

 

Bir diğer yorum, halk mağdurları sevdiği için, bu cezanın İmamoğlu’nun toplum nezdindeki itibarını artıracağı yolundaydı. Halkta genel olarak böyle bir eğilim var. Ancak, hapse girmenin her zaman halk desteğine yol açmadığını da unutmamak lazım. D. Perinçek en çok hapse girip çıkan siyasi lider ama bu partisine verilen desteği artırmadı. Erdoğan’ın durumunda toplumda yaşanan mağduriyetlerin bir payı oldu. İmamoğlu’nun durumunda aynı şeyin vuku bulacağı hayli şüpheli.

 

Altılı masada var olan cumhurbaşkanı adayı çıkarma yarışı ve gerginliği de bu vaka ile önemli ölçüde dışa vurdu. Akşener ve İmamoğlu ekibi Kılıçdaroğlu ve ekibine karşı bir koz eline geçirdi. Bunu fırsata çevirmek isteyen Akşener iki gün boyunca İstanbul Saraçhane’de siyasi şov yaptı. Böylece neredeyse unutulmak üzere olan İmamoğlu’nun adaylığı tekrar gündeme geldi. Akşener mahkûmiyetten büyük memnuniyet duyduğunu kameralar önünde sergilemekten kaçınmadı. İmamoğlu’nun artık “sadece İstanbullular için değil 85 milyon için önemli” olduğu yolunda sözler sarf etti.

 

Kılıçdaroğlu hazırlıksız yakalandı. Nitekim kendisinin aynı gün Almanya gezisine çıkmasını eleştirenlere davanın muhtemelen beraatle sonuçlanacağına inandığını söyledi. Akşener’in inisiyatif alıp öne çıkmaya başlaması üzerine apar topar geri döndü ve gecikerek de olsa protestolara katıldı. Yaptığı konuşmalarda adaylıktan vazgeçtiğini, İmamoğlu’nun aday göstermeyi düşündüğünü gösteren ipuçları vermedi.

 

Kılıçdaroğlu’nun ve ekibinin bütün bu olup bitenlere kayıtsız kalmasını beklemek saflık olur. Nitekim Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamalarda tekrar tekrar İmamoğlu’na “16 milyon İstanbulluya hizmete devam etmesi” tavsiyesinde bulundu; hatta bir bakıma talimat verdi. “Hiç kimsenin İmamoğlu’nun İstanbullulara hizmetini engelleyemeyeceğini” tekrar tekrar vurguladı. Akşener’e her partinin kendi işleriyle meşgul olması gerektiğini söyleyerek bir mesaj gönderdi. Akşener ile İmamoğlu arasında kurulan abla-kardeş benzetmesine baba-oğul benzetmesi ile kuvvetli bir cevap verdi…

 

Bütün bu gelişmelere bakarak Altılı Masa’da hararetin daha da artacağını söylemek bir kehanette bulunmak anlamına gelmese gerek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.