Irkçılığın şahlanması

A -
A +

Geçtiğimiz pazar akşamı ve gecesi Kayseri’de vahim olaylar yaşandı. Küçük bir “Türk çocuğunun” Suriyeli bir sığınmacı tarafından cinsel istismara uğratıldığı iddiası üzerine sokaklara dökülen bazı kişiler Suriyeli sığınmacıların evlerine, iş yerlerine ve araçlarına saldırdı. Onları tahrip etti ve yaktı. Olaylarda 14 polis ve bir itfaiye görevlisi yaralandı. Valiliğin ve Emniyet’in yoğun çalışmaları ve gayretleri sonucu olayların büyümesi önlendi. Hakkında istismar iddiası bulunan kişi gözaltına alındı. Çocuk ise koruma altında. Bu olayların ortaya çıkış şekli ve gelişmesi tipik problemleri bir kere daha ortaya serdi...

 

İlk dikkat çekici şey dezenformasyonun ne kadar hızlı yayıldığı. Sosyal medyanın elbette bunda büyük payı var ama dezenformasyonun tek yayılma aracı sosyal medya değil. Yalan ve yanlış bilgi ne yazık ki her yol ve araçla insanlara aktarılmakta. Bu sefer de öyle oldu. Her şeyden önce problem bir Suriyeli yetişkin ile (artık ne demekse) bir Türk çocuğu arasında vuku bulmadı; iki Suriyeli aile arasında yaşandı. Ama bu bir Türk çocuğu istismar edildi şeklinde kulaktan kulağa fısıldandı. Buna dayanarak bütün Suriyeliler hedef yapıldı...

 

Bu tür sorunlar ne yazık ki yaşanmakta. Ancak, her kişi işlediği suçtan şahsen sorumludur. Ceza hukukunda ve ceza yargılamasında kolektif değil şahsi sorumluluk esastır. Kişinin uyruğuna, etnisitesine veya dinine bakarak aynı özelliklere sahip herkesi suçlamak ve hele hele onlara saldırmak akla da mantığa da adalete de aykırı. Mesela bu vakada iki Türk vatandaşı söz konusu olsaydı muhtemelen bu çapta ve vasıfta olaylar yaşanmayacak ve vaka bir adlî vaka olarak görülecekti. Ne yazık ki öyle olmadı, bu bahaneyle geniş bir gruba saldırıldı...

 

Bir diğer mesele ortada henüz ispatlanmış bir suçun değil bir suç iddiasının bulunması. İddia henüz ispatlanmış değil. Göz altına alınan şahsı bir yargılanma süreci bekliyor. Ancak, aynı durumdaki herkes gibi, yani kendisine bir suç isnat edilen tüm insanların durumuna benzer şekilde, o da, suçu ispatlanana kadar masumdur. Dolayısıyla, bu saldırılar ve yakıp yıkmalar masumiyet ilkesine de aykırı.

 

Saldırganların bu tavrının onların insanlarımızın koruyucusu olmasına atfedilmesi de komik. Aslında vuku bulan şey ırkçılığın şahlanması. Nitekim ırkçılığıyla meşhur isimler hemen bu olaylardan sonra sığınmacılar aleyhine yazmaya ve konuşmaya başladı. Daha doğrusu zaten bilinen saçma argümanlarını tekrarladı.

 

Onlara inat, bazı gerçeklerin altını bir kere daha çizmek istiyorum. Her şeyden önce Suriyeli sığınmacılar hayatlarını kurtarmak için Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldı. Onların gelişini mesela Kanada gibi ülkelerin sığınmacı politikasıyla karşılaştırmak ve kıyaslamak akla ve gerçeklere aykırı. Kıyaslanacaksa Ukrayna ile Polonya arasındaki ilişkiyle kıyaslanabilir. Bilindiği gibi Polonya yaklaşık on milyon Ukraynalıyı göçmen olarak kabul etti. Mesela 20 sene önce neden Suriye’den Türkiye’ye böyle bir göç yoktu?

 

İkincisi Suriyeliler ekonomiye bir yük olmamakta, tam tersine, ciddi katkı sağlamakta. Bugün tekstil, mobilya gibi sektörler onların olmaması hâlinde çöker.

 

Üçüncüsü, Suriye’de rejim değişmediği sürece Suriyeli sığınmacıları geriye göndermek hem imkânsız hem de ahlaksızca bir teşebbüs. Bu da Esad’ın işbaşından gitmesini gerektiriyor...

 

Dördüncüsü, bütün bilimsel araştırmalar gösteriyor ki sığınmacılar genellikle gittikleri ülkelerde kalmakta. Bu sefer de böyle olacak…

 

Irkçıların bu gerçekleri kabullenmesi her şeyden önce kendi akıl ve ruh sağlıkları için faydalı. Irkçılık ne kadar şahlanırsa şahlansın bu gerçekler değişmez.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.