İsrail’in İran’ın başkenti Tahran’a yeni İran Cumhurbaşkanı’nın yemin töreni için gitmiş olan HAMAS siyasi lideri İsmail Heniyye’yi bir suikast düzenleyerek öldürmesi çok mühim bir olay. Bu menfur katliam ve ona gösterilen-gösterilmeyen tepkiler ve alınan-alınmayan tavırlar bölgeye ve dünyaya çeşitli mesajlar veriyor.
Her şeyden önce söylenmesi gereken şey şu: İsrail HAMAS ile çatışmasında ve Hizbullah ve İran ile olan gerginliğinde hedeflerine ulaşmadan bir ateşkes yapmayı ve bir barış antlaşması imzalamayı istemiyor. Hazır çatışma ortamında, ABD ve AB’nin sınırsız desteğini almışken, gidebileceği kadar ileri gitmek ve bölgedeki hâkimiyetini perçinlemek peşinde.
İsrail, şimdiye kadar açık etmemesine rağmen, tavırlarından ve hareketlerinden anlaşıldığı kadarıyla, Gazze’yi tamamen veya büyük ölçüde Filistinlilerden arındırma ve kendi topraklarına katma peşinde. Bunu ilk etapta resmen değil fiilen yapmayı planlıyor. Bölgede Filistinli kalmaması ve Filistinlilerin ölmesi veya topraklarını terk etmesi İsrail’in burayı önce insansız tutması ve daha sonra adım adım Yahudi nüfusu ile iskân etmesi sonucunu verecek.
İsrail’in Batı Şeria’da çok önemli bir problemi yok. Batı Şeria, bugün gelinen noktada, Gazze gibi yekpare Filistinlilerden oluşan bir nüfusa sahip değil. İsrail Batı Şeria’da salam politikası izliyor. Kelime oyunu yaparak “yerleşimci” adını verdiği Yahudi işgalcilerin sayısı 700 bine ulaşmış durumda ve sayıları gitgide artıyor. Bir bütün hâlinde Filistin toprağı olarak ilan ve kabul edilebilecek bir yer yok. Şimdi de Gazze aynı duruma düşürülecek ve İsrail Filistinlileri önemli ölçüde elimine etmiş olacak. Dünyada yaşamakta olan yaklaşık sekiz milyonluk Filistin halkı yersiz yurtsuz ve çoğu yerde sığınmacı muamelesi görerek yaşamaya devam edecek. Bir başka deyişle İsrail iki devletli çözüm önerisini fiilen imkânsız hâle getirmiş olacak.
Bir diğer mesele bu suikastın İsrail istihbaratının aldığı destekleri ve İran’ın istihbarat ve koruma zaaflarını sergilemesi. Kuşku yok ki İsrail başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere Batı’dan ciddi bir istihbarat desteği alıyor. Bu operasyonun bu kadar kısa süre içinde planlanması ve gerçekleştirilmesi bunu gösteriyor. Bu desteğin yakın gelecekte sona ermesi de pek ihtimal dâhilinde görünmüyor. İran ise çok büyük bir zaaf içinde. Kendi başkentinde yapılan bu alçakça saldırıya misillemede bulunmaması veya dostlar alışverişte görsün kabilinden önemsiz ve etkisiz bir misillemede bulunması İran’ın itibarını iyice eritecektir.
ABD’nin Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının İsrail’in uğrayacağı bir misilleme saldırısında İsrail’in yanında yer alacaklarını açıklaması de bilinen bir gerçeğin tekrarından öteye gitmiyor. Ancak, ABD, uzun vadede, İsrail’e olan düşkünlüğünden çok zarar görecektir. Bu zarar hem itibar hem de fiilî güç dengeleri bakımından ortaya çıkacaktır. Kurallara dayanan, haklı ile haksızın ayırt edilebileceği ve ona göre muamele göreceği bir dünya düzeninin bulunmadığı ve var olduğu iddia edilen böyle bir uluslararası düzenin ABD koruması ve teşvikinde İsrail tarafından yıkılması bütün dünyaya ve bu arada ABD’ye de bir fatura çıkaracaktır.
Türkiye kutsal olduğuna inandığı bir metnin vadettiği toprakların peşinden hiçbir insani ve ahlaki sınır tanımaksızın koşmaya çalışan bir çılgınlar ülkesi olan İsrail ile eninde sonunda bir çatışma içine girecek gibi görünüyor. Bunu dikkate almakta ve şimdiden hazırlanmaya başlamakta fayda var.
Önce birlik olmalı. Birlik ise adil paylaşım ile olur. Devlet adil olduğu sürece güçlüdür. Sonra askere zengin gençler de gitmeli, vatan savunmasını öğrenmelidir. Daha sonra da uyanık olmak, bir nevi savaş durumuna geçip gafil avlanmamak lazım. Bu suikast düşmanlarımızın herşeye cüret edebileceğini gösteriyor. Son teknolojiyi almak, yapmak ve geliştirmek gerek...