Kartalkaya faciası üzerine yapılan tartışmalarda bazıları vakayı kendi bağlamından koparmaya, genişletmeye ve gevşetmeye, sorumlulukları gelişigüzel dağıtmaya ve belirsizleştirmeye çalıştı. Böylece kendi “takımından” -partiden, ekipten, çevreden- olan birilerini korumak, karşı ekiplerde yer alan kimseleri ise karalamak ve kötülemek amacına hizmet edildi.
Bazıları vakadan sırf Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı sorumlu tuttu. Diğer bazıları sadece otel sahibinin ve yönetiminin sorumlu olduğunu ve aşırı kâr hırsı ile yangın güvenliği için gerekli yatırımların yapılmamasının faciaya çanak tuttuğunu söyledi. Benim de aralarında bulunduğum kimseler ise ana sorumluluğun belediyede olduğunu, ama otelin sahibinin ve müdürlerinin de sorumlular arasında yer aldığını öne sürdü. Tartışmalar çoğu meselede olduğu gibi bir kör dövüşüne dönüştü. Herkes sadece görmek istediği şeyi gördü.
Binada kısmi veya toplu çöküş yaşanabilirdi. Bir kat veya merdivenler yıkılabilirdi, asansörde bir kaza yaşanabilirdi. Bu durumda herhâlde binanın mimarisi ve inşasında ihmal edilen noktalar veya asansör yapımında kullanılması gereken malzemeler ve uygulanması gereken teknikler gündeme gelirdi. Başka bir deyişle itfaiye konusu hiç tartışmaya açılmazdı. Ama öyle olmadı. Bina korkunç bir yangına sahne oldu. Yangın deyince akla itfaiye ve itfaiye deyince de belediyeler gelir; çünkü Türkiye’de yangınla mücadele esas itibarıyla bir belediye görevi olarak görülmüş ve her belediye buna uygun bir yapılanma içine girmiştir. Bu, akla da mantığa da realiteye de uygundur, çünkü yangınla mücadele mahallî bir ihtiyaçtır, belediyeler mahallî ihtiyaçlara merkezî idareden daha yakındır. Bu yüzden, Bolu Belediyesi, belediyenin hangi partinin elinde olduğuna bakılmaksızın, mecburen, tartışmanın içindedir.
Bolu Belediyesi yangın dairesinin yaptığı incemeler ve ortaya çıkardığı gerçekler binada bir yangın çıkması hâlinde işlerin çok zor olacağını kanıtlamaktaydı. Sekiz hayati kusur tespit edildi. Yağmurlama sisteminin eksikliği, alarm sistemin çalışmaması, yangın merdivenlerinin uygun olmaması gibi hususlar belediyenin otel tarafından talep edilen yangın yeterlilik belgesini vermesini engelledi. Ancak, belediye, ne yazık ki, bu hususları ilgili makamlara bildirmedi. Bir bakıma gizledi. Sonra da yangına güvensiz bina içinde açılmış bir restorana yangın güvenlik belgesi verdi. Bunlar ihmal edilemez ve faciaya giden yola taş döşeyen kusurlar ve ihmaller...
Bina sahipleri, müdürleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı da elbette sorumludur. Özellikle bürokrasideki genel hava ve siyasetçilerle bürokratlar arasındaki ilişkiler göz önüne alındığında bakanlıkta her şeyin usulüne uygun yürütüldüğünü sanmak hayal kurmak olur. Bu konu da araştırılmalı. Ancak, Bolu Belediyesini ihmal ederek konu hakkında konuşmak ve başka sorumlulukları öne çekmek konuyu çarpıtmak anlamına gelir.
Yangında ana sorumluluk belediyededir; zira felakete yol açmış olan bir yangındır. Yangın meselesi esas görevi olan ve buna uygun bir yapılanma içinde bulunan başlıca organ belediyelerdir. Yangın tertibatı ve yangın güvenliği konusunda Bakanlık belediyelerden gelen raporlara dayanmak zorundadır. Bolu Belediyesi yetersizlikleri ve eksiklikleri bildirerek Bakanlığı uyarmak ve hem otel sahibine hem de otel yönetimine baskı yapmak yerine durumu gizlemeyi seçmiş. Bunda da muhtemelen -rüşvet alma ve verme gibi- ahlâk ve kanun dışı bazı ilişkiler rol oynamıştır.
Böylesine büyük bir faciaya ilişkin soruşturmada partizanlığın öne çıkarılması ve belediyenin hiç sorumluluğu yokmuş gibi gösterilmek istenmesi gerçekten utanç verici.
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...
Yargı, kim sorumlu, kim değil meydana çıkaracak ve suçlulara cezasını verecektir.