Kemalist vesayetten FETÖ vesayetine...

A -
A +

Bugün 17/25 Aralık 2013 FETÖ operasyonlarının yıl dönümü. 17/25 Aralık’ta ne oldu? Bu soruya cevap verebilmek için daha genel manzara ile ilgilenmek gerekiyor.

 

Türkiye’de 1961 Anayasası ile bir bürokratik vesayet sistemi tesis edildi. Daha doğrusu, kökleri Osmanlı’ya kadar uzanan bir gelenek güçlendi, ete kemiğe büründü ve anayasal bir gerçeklik hâlini aldı. Vesayetin işaretleri ve etkileri tek parti döneminde de vardı ama bunun resmiyete kavuşması ve anayasal destek bulması büyük ölçüde 1961 Anayasası ile gerçekleşti.

 

Bürokratik vesayet tehlikesi her demokraside mevcut. Bunun ana sebebi her devletin bir ordusunun ve idare cihazı içinde devlet imkânlarını ve yetkilerini kullanan bürokratik kadrolarının olması. Demokrasilerde siyasetçiler gelip geçiciyken bürokrasideki insanlar çok daha uzun süre görevde kalmakta. Bu, onlarda ülkenin gerçek sahibi oldukları yolunda bir algı oluşturmakta. Bu algıya ulaşanlar ve demir atanlar açık veya örtülü, doğrudan veya dolaylı yollarla siyasetçileri engellemeye çalışmakta. Bürokratik vesayet sistemi bu şekilde ortaya çıkmakta. Ancak, istikrarlı demokrasilerde bu tehlike çok azaltılmış vaziyette.

 

1950’de demokrasiye geçilmesi ve 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinin CHP dışındaki bir parti -DP- tarafından kazanılması CHP kadrolarında bir umutsuzluk ve demokrasiye karşı güvensizlik duygusu ortaya çıkarttı. CHP halkın taleplerini sisteme taşımaktan ziyade halkı “adam etmek” üzere kurulmuş olan ve parti adını taşımasına rağmen aslında parti olmayan bir yapılanmaydı. İktidardan çok uzak kalmayı düşünemezdi. Bu yüzden, 1961 Anayasası ile bürokratik vesayet sistemini kurdu. Bu sistem içinde seçilmiş siyasetçilerin iktidar alanları ve yetkileri daraltıldı. Kritik alanlarda gerçek iktidar askerler başta olmak üzere bürokratik kadroların, yani CHP’nin elinde kaldı. Bürokratlar demokratik iktidarı bazen engellemeye, bazen yönlendirmeye çalıştı. İktidara açıkça talimat verdikleri zamanlar ve durumlar da oldu. Bu yüzden, demokratik seçimlerle iktidara kimin geldiği büyük ölçüde önemini kaybetti.

 

FETÖ bu ortam içinde ortaya çıktı ve Kemalist vesayet sisteminden ilham aldı. Sistemin sacayaklarını çok iyi okudu. Siyaseti ve siyasetçiyi her zaman küçümsedi. Gözünü sivil-asker bürokratik kadrolara dikti. Bir siyasi parti kurmadı; ama icap ettiğinde hemen hemen tüm siyasi partilere ulaşmaktan, onları kullanmaya ve manipüle etmeye çalışmaktan geri kalmadı. İstediği, aynen örnek aldığı Kemalistler gibi, seçimleri kim kazanırsa kazansın, kendisinin gerçek iktidar olması ve iktidarda kalmasıydı. Buna yönelik çabalarında hayli başarılı oldu. Mesela emniyette, mülki idare kadrolarında, adliyede, maliyede, üniversitelerde ve nihayet orduda hatırı sayılır -daha doğrusu başlıca- güç hâline geldi. Medyayı da hemen hemen tamamen ele geçirdi.

 

17/25 Aralık operasyonları bu süreçte adliye ve emniyet ortaklığında bir darbe teşebbüsü olarak ortaya çıktı. Bu teşebbüste hukuk ana araç, yargı ve emniyet mensupları piyon ve yolsuzluk iddiaları susturucu olarak kullanıldı. Görünürdeki sebep yolsuzlukların üzerine gitmekti, ama asıl hedef iktidarı, özellikle de Erdoğan’ı devirmekti. Böylece 17/25 Aralık 2013’te FETÖ belki de dünyada ilk defa orduyu değil ama polisi kullanarak ve adliye mensuplarının kontrolünde bir darbe yapmaya kalkıştı.

 

Türkiye, Kemalist vesayetten kurtulmaya çalışırken FETÖ vesayetine esir düşmekten son anda ve biraz da tesadüfen kurtuldu. Bu vakadan ders alınmalı ve bürokratik vesayet kurma çabalarının, Kemalist, FETÖ’cü veya başka türlü, hiçbirine asla izin verilmemeli.

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.