Kimlik inkârı ve demokrasi

A -
A +

Öcalan’ın sözlerinin değeri onun büyük bir fikir adamı, sistematik ve tutarlı fikirlere sahip bir düşünür veya fikir dünyasındaki gelişmeleri yakından takip eden bir kişi olmasından kaynaklanmıyor. Bu açıdan bakarsak, Öcalan’ın hiçbir sözü üzerinde durmaya gerek yok. Fakat, Öcalan’ın söylediklerinin önemi PKK’nın öncü kurucusu olmasından ve PKK ağları içinde hâlâ liderlik mevkiini işgal etmesinden kaynaklanıyor. 

 

Bu çerçevede, Öcalan’ın Kürt meselesinin sebepleri ile PKK’nın kuruluş ortamı ve hedefleriyle ilgili olarak söyledikleri bilhassa dikkat çekici. 27 Şubat açıklamasında Kürt sorununun tek partili cumhuriyet döneminde tezahür eden ve -ne yazık ki- biraz yumuşamak ve değişmekle beraber, demokrasi döneminde de devam eden Kürt kimliğinin reddi ile bağlantılı olduğunu söylüyor.

 

Kategorik muhaliflere bakılırsa, AK Parti iktidarları dönemi, hemen hemen her bakımdan, demokrasiden geriye gitme ve demokratik standartlardan sapma yolunda gelişmelere sahne oldu. Bu varsayım çok hatalı, hakikatlerden çok subjektif okumalara ve algılara dayanıyor. En azından Kürt meselesi açısından. Bu bakış, her şeyden önce, AK Parti öncesinde Türkiye’de daha iyi, gelişkin ve işlek bir demokrasi olduğunu varsayıyor. Yaşı çok genç ve tarih bilgisi sınırlı kimselere doğru gibi görünen bu iddia 1980’li ve 1990’lı yılları tecrübe etmiş ve demokrasinin temellerinden ve mekanizmalarından haberdar kimseler için hiç de inandırıcı görünmüyor.

 

Türkiye’de anayasal olarak 1961’den beridir bir bürokratik vesayet sistemi vardı. Bu sistem seçimle işbaşına gelen demokratik iktidarın görev ve yetki alanını atamayla göreve gelen asker bürokratlar ve müttefikleri lehine olacak şekilde sınırlandırmaktaydı. Bürokratik vesayet, çoğu sorun için olduğu gibi, Kürt sorununun çözümü önünde de bir engel teşkil etti. Tek parti diktatörlüğü döneminde başlatılmış olan Kürt kimliğinin inkârı ve Türk etnisitesine dayanan bir kimlik dayatması uzun müddet yaşadı. Kürt dili üzerinde yasaklamalar da büyük ölçüde sürdü. Kürtçe müzik yapmak yasaktı ve suçtu. Hapishanelere evlatlarıyla görüşmeye giden anneler Kürtçe konuşamazdı. Kürtçe bir televizyon kanalı yoktu. Siyasiler seçim kampanyalarında Kürtçe propaganda yapamazdı...

 

Demokratik süreçler işledikçe bu yasakçı ve dayatmacı tutumların hem akıl dışı oldukları hem de ciddi insan hakkı ihlalleri teşkil ettikleri görüldü. Türkiye’de vuku bulan sosyolojik değişimler ve dönüşümler AK Parti’yi ortaya çıkardı. Halkın siyasi tercihleri bu partiyi iktidara taşıdı. AK Parti önce Kemalist sonra da FETÖ’cü bürokratik vesayet odaklarının şiddetli saldırılarıyla karşılaştı. Onlara karşı mücadele sürecinde demokratikleşmeyi ve demokratik siyasi meşruiyeti öne çıkarmak gerekti. Bu, elbette, Kürt meselesinde de bürokratik vesayetin ağırlığını azalttı.

 

Kürt meselesinde tüm Türkiye tarihinde yapılmış en önemli reformlar AK Parti iktidarları döneminde geçekleşti. Kültürel alanda birçok adım atıldı. Ancak, belki de en önemlisi, Kürt partilerinin var olmasına ve seçimlerde diğer partilerle eşit şartlarda yarışmasına izin verilmesiydi. Bu Türkiye’yi demokrasi bakımından çoğu AB ülkesinden daha iyi bir seviyeye taşıdı.

 

Demokratikleşme sürecinin devam etmesi şart. DEM ve PKK çevreleri barışı öne çıkaran söylemden vazgeçmeli, çünkü barış zaten var. Barışa aykırı eylemlerin odağı ise PKK. Bu çerçevede PKK ve bütün Kürtler şiddete ve teröre kesinlikle veda etmeli. Öcalan DEM milletvekillerine gönderdiği mesajda “kırk yıl önce Kürt'ün adı yoktu, bugün belediyeleri var” dedi. Demek ki demokratik siyaset işe yarıyor. Demokratik siyasetle yol almak mümkün olduğuna göre, Kürt oluşumları şiddetten tamamen vazgeçmeli ve hedeflerine demokratik yollarla ulaşmaya çalışmalı.

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.