"Köpekperestler" kendilerini “hayvansever” olarak adlandırmayı ve sunmayı seviyor. Kendileri gibi olmayanları hayvansever olmaktan dışlıyor. Hatta, daha da ileri giderek, onlardan farklı düşünenleri hayvan düşmanı olmakla itham ediyor.
Bu bakışın doğru olmadığı gayet açık. Bunun iki ana sebebi var.
İlk olarak, hayvanseverlik teriminin genel olarak tüm hayvanlara yönelik bir ilgi ve sevgi çağrıştırmasına rağmen köpekperestler tüm hayvanlarla ilgili olmaktan ziyade kedilerle ve bilhassa köpeklerle ilgililer. Köpekler arasında gözettikleri de sokaklarda başıboş gezen, sahipsiz, serseri, saldırgan sokak köpekleri. Dolayısıyla, köpekperestler hayvanseverliği bu başıboş köpekleri sevmeye ve onlara değer vermeye indirgiyor.
Bu tuhaf ve çelişik bir yaklaşım. Zira köpekler hayvan cinslerinden sadece biri. Çok sayıda hayvan türü var ve köpekperestlerin diğer hayvanlarla ilgili bir açıklamasını veya onları koruma çabasını görmüyoruz.
Bu hayvanların bir kısmı doğrudan doğruya insanlara zarar vermekte ve bu yüzden insanlarla bu hayvanlar arasında mücadele kesintisiz sürmekte. Sivrisinekler sıtma hastalığının yayılmasında ana etken ve bu yüzden insanlar çeşitli yol ve yöntemlerle sivrisinekleri tasfiye etme peşinde. Bir diğer hayvan türü, yine insanlara zararlı olduğu bilinen sıçanlar. Onlarla da kapandan zehirlemeye kadar uzanan yollarla insanlar bir mücadele vermekte. Paris, Londra gibi şehirlerde zaman zaman sıçan nüfusunun şehir halkının geleceğini tehdit ettiği yolunda haberler çıkmakta. İnsanlar sıçanlara karşı seferberlik başlatmakta ve onları öldürmekte. Evlerde görülen hamam böceği türünden canlıları da aynı çerçevede değerlendirmek mümkün. Hayvansever olduğunu öne süren köpekperestlerin bu hayvanlarla ilgili bir açıklamasını duymadık.
Bir diğer hayvan türü olan kuşlar bazen insanlara da bulaşabilen hastalıklar geliştirmekte. Kuş gribi bunların en tipiği. Kuş gribi salgını olması hâlinde milyonlarca kanatlı öldürülmekte. Büyükbaş hayvanlarda şap hastalığı ortaya çıkabilmekte ve bazen bu hayvanlar da kitleler hâlinde itlaf edilmekte. Besin zincirinde ise zaten her yıl on milyarlarca hayvan insanlar tarafından yenmekte. Düzenli olarak insanlara yiyecek olan hayvanlar arasında 3 milyon kedi ve 25 milyon köpek de var. Köpekperestlerin çoğunun bu konuda da sessiz kaldığını veya zamana, kültüre ve şartlara bağlı olan, yani değişken nitelikteki besin zinciri sabitmiş ve her yerde her zaman aynıymış gibi açıklamalarla konuyu geçiştirdiği görülmekte.
İkinci sebep sokak köpeklerinin hayat şartlarıyla alakalı. Sokak köpekleri güç şartlar altında yaşıyor. Dengeli ve düzenli bir beslenme rejimleri yok. Bulurlarsa veya kendilerine verilirse yiyebiliyorlar. Sağlık bakımları da yapılamıyor. Vücutlarında çeşitli hastalıklar gelişiyor. Bu hastalıkların bir kısmı sadece kendilerini ilgilendirirken, kuduz, kist hidatik, parazit yayma gibi hastalıklar insanlara da zarar veriyor. Dolayısıyla, kendine hayvansever diyenlerin kalbinde birazcık olsun insan sevgisi varsa buna razı olmamaları ve sahipsiz sokak köpeği bulunmamasını istemeleri gerekir.
Ama köpekperestler sokak köpeklerine sahip çıkma görüntüsü altında sokak köpeklerinin ağır hayat şartları altında yaşamasını bir bakıma arzulamakta. Bu hayvanların sahiplerinin olmasını ve her şeylerinden onların sahiplerinin sorumlu olmasını istemek yerine, sokaklarda sürünmesini ve insanlara zarar vermesini tercih etmekte.
Bütün bunlara bakarak şunu söylemek bir abartma olmaz: Köpekperestler hayvansever olmadıkları gibi kelimenin gerçek ve doğru anlamında köpeksever de değiller. Başıboş sokak köpeklerinin sahipsiz, serseri hayatlar yaşamasını istemekle ve bunu sağlamaya çalışmakla onlara iyilik değil kötülük yapmaktalar.
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...
Sokak hayvanı diye bir tür yok. Köpekler, sokaklarda yaşayacak bir tür değil. Köpeklerin sokaklarda yaşaması gerektiği algısı, mama lobisinin uydurması. Unutmayın sektör büyüklüğü 460 milyar TL