Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde disipline aykırı hareket ederek ayrı ve korsan bir yemin töreni gerçekleştiren ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağıran teğmenler ve onların amirleriyle ilgili disiplin soruşturması tamamlandı. Yemine katılan yaklaşık üç yüz teğmen değil sadece başı çektiği belirtilen beşi ve korsan yemini önlemeyen veya önleyemeyen üç subay ordudan atıldı. Muhtemelen bu disiplin kararı yargıya taşınacak ve konu daha uzunca bir süre gündemde kalacak.
Teğmenlerin ordudan atılmasının gerekçesi ordularda esas olan disipline aykırı hareket etmeleri. Resmî ve meşru yemin töreni dışında yapılan ve programda yer almayan bir korsan tören düzenlemeleri. Başka bir deyişle, teğmenler bağırdıkları slogan yüzünden değil disipline aykırı hareketleri için soruşturmaya uğradı ve cezaya çarptırıldı. Bu anlaşılır bir durum. Hemen hemen dünyadaki tüm ciddi ordularda karşımıza çıkabilecek bir uygulama. Çünkü, orduların özü disipline dayanır ve her ne sebeple olursa olsun disipline aykırı davranışlara müsamaha gösterilmez.
Ne var ki medyadaki ve toplumdaki bazı kişiler ve kesimler cezanın asıl sebebinin teğmenlerin ettiği korsan yeminin muhtevası ve özellikle M. Kemal’in adının geçtiği slogan olduğunu söyledi. Bu slogan bana anlamsız, anakronik, yanlış ve hayli komik görünüyor. Bunun sebeplerini başka bir yazıda izah etmeye çalışacağım. Ancak, kararın bu slogana değil disiplinsizliğe dayandığı açık bir gerçek.
Bu karara karşı üç argüman dile getirildi. Teğmenler “Erdoğan’ın askerleriyiz” diye bağırsalardı bu sonuçla karşılaşmazlardı dendi. Bazıları cezayı çok ağır buldu. Bu slogandan darbecilik çıkarmanın akla ve mantığa aykırı olduğu ileri sürüldü.
Bu argümanlara tek tek bakalım...
Ordu geçmişte yaşamış veya günümüzde yaşamakta olan herhangi bir şahsın değil milletin ordusudur. Dolayısıyla, teğmenler yine bir korsan yemin töreni yapsalar ve “Erdoğan’ın askerleriyiz” diye bağırsalar, bu da yanlış olurdu. Bu durumda bir soruşturma ile karşılaşmaları ihtimali var mıydı? Bunu bilmiyoruz. Ancak böyle bir olay gerçekleşirse öğrenebiliriz. Şahıslara bağlılık ifade etmek ancak savaş zamanlarında ve sınırlı mekânlarda bir anlamı ve değeri olan tutumdur. Ama burada bir mantık hatası yapılıyor. Fiilen gerçekleşmiş bir durumla bir ihtimal olarak mevcut bir durum karşılaştırılıyor. Bunun adı "whataboutism”dir. Bu yaklaşımla her şey meşrulaştırılabilir.
Ceza ağır olabilir. Yıllarca askerî tahsil görmüş insanların bütün emekleri, ne yazık ki, kendileri tarafından, heba edildi. Ama askerlik sıkı disipline dayanır. Bu vakada sessiz kalmak gelecekte başka askerleri bu tür davranışlara teşvik etmek anlamına gelir. Diğer taraftan, yaklaşık üç yüz katılımcıdan sadece beşi cezalandırıldı. Hepsi de cezalandırılabilirdi ve bana göre böylesi daha doğru olurdu. Ceza ağır olsa da genç insanlar başka hayat yollarında yürüyebilirler.
Darbecilik meselesi de bana göre gayet açık. Bu ülkede hemen hemen bütün darbeler “M. Kemal’in askerleriyiz” diyenler tarafından yapıldı ve savunuldu. Bu niye böyle oluyor? Konu elbette ilgilenmeye değer. Ancak, “M. Kemal’in askerleri” ile darbeler ve darbecilik arasında sarsılmaz ve sorgulanamaz bir bağ, bir ilişki olduğu da açık bir gerçek. Tarihi, kimler tarafından yapıldığı belli darbelerle dolu bir ülkede bu tür davranışların darbecilik çağrısı yapmasından daha olağan bir durum olamaz.
Temennim bu üzücü vakanın bütün askerlere ve topluma ibret verici bir ders olması. Askerler şahıslara değil millete -o da mecazi anlamda- aittir ve ordu, her demokraside olduğu gibi, meşru demokratik otoritenin yönetimi ve denetimi altındadır.
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...
Tamamiyle haklisiniz,ordu milletin ordusudur,sahislarin degil !