Türkiye’de en azından seçimlere kadar siyasetin iki ana blok etrafında ve bu blokların yarışı biçiminde süreceği kesin. Seçim sonrası farklı senaryoların hayat bulma ihtimâli olmakla beraber güne ve seçimlere ilişkin siyasi analizlerimizi bu çerçevede yapmak zorundayız.
Muhalifler Erdoğan’a karşı mümkün olduğu kadar geniş bir cephe oluşturma peşinde. Başka türlü Erdoğan’dan kurtulma şansı görmüyorlar. Bu nedenle CHP uzun zaman tarihî rakibi ve hatta hasmı olan Demokrat Parti, 28 Şubat sürecinde ana hedef ve iç düşman olarak gördüğü Saadet Partisi ve lideri hakkında çok sert ve hakaretamiz ifadeler sarf ettiği Gelecek Partisi ile sıkı iş birliği yapmaya çabalamakta.
Diğer taraftan seçmen tabakaları arasında önemli bir geçişkenlik olduğu gözlemlenen CHP ile İyi Parti de bu iş birliğinin merkezinde yer almakta. Böylece kimisi orta boy kimisi adı var kendisi yok altı parti arasında bir iş birliği yapılmakta. Buna paralel olarak da bu iş birliği "Altılı Masa" olarak adlandırılmakta…Ancak, bu adlandırma gerçeğe tam olarak tekabül etmiyor. Bana kalırsa masa altılı değil, bazı yazarlarca öne sürüldüğü gibi yedili de değil, sekizli. Masanın diğer iki ortağı HDPKK ve FETÖ. Masaya ilişkin olarak doğru adlandırmanın yapılması siyasi analizlerin gerçekçi ve isabetli olabilmesi açısından çok faydalı.
HDPKK’nın masa ortağı olduğu CHP ile HDP arasındaki ilişkilerden, tarafların birbirleri hakkında sarf etmekte olduğu sözlerden ve kritik meselelerde paralel tavır almalarından belli. HDP toplumda bir seçmen gücüne sahip. Bu güç hemen hemen onun bir baraj problemiyle karşılaşmasını önleyecek çapta, özellikle seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesinden sonra. Ancak, HDP, PKK ile birlikte, KCK adlı kanun dışı ve totaliter yapılanmanın parçası. Tabiri caizse bir yasal bir de illegal görünümü var. İllegal yönündeki kişiler KCK tarafından atanmakta. PKK’nın önde gelen bazı isimleri ise KCK yöneticileri arasında. Bu yüzden, sadece HDP demek yetmiyor; ya HDPKK demek ya da KCK demek lâzım.HDP bu seçmen tabanına dayanarak masa ile flört hâlinde. Bilhassa CHP ile. Her ne kadar DEVA ve GP liderleri de zaman zaman KCK yöneticilerinin ruhunu okşayacak mesajlar vermeye çalışıyorsa da ilişkinin esas itibarıyla CHP üzerinden sürdüğü kesin.
Türkiye’nin teröre karşı başarılı operasyonlarından yılan ve çok güç kaybeden KCK ne pahasına olursa olsun Erdoğan’dan kurtulmak istiyor. Bu çerçevede KCK sözcüleri gerekirse “faşist” olarak gördükleri Akşener ile de iyi ilişkiler kurmaya yakın ve yatkın olduklarına dair beyanatlar veriyor.
FETÖ’nün siyasetle ilişkisi KCK’dan farklı. FETÖ prensip olarak müstakil bir parti şeklinde bir siyasi ayağa sahip olmaktan ziyade tüm partileri ve siyasileri manipüle etmeyi ve kullanmayı esas alan bir yapılanma. Bu çerçevede geçmişte AK Parti’den CHP’sine kadar hemen hemen her partide, bazen kritik makamlarda olmak üzere, adamları olmuş. FETÖ siyaseti sevmeyen ve küçümseyen ve gerçek iktidarın siyasetçide değil bürokratlarda olmasını isteyen ve seven Kemalist geleneğin yeni yorumu olarak boy göstermekte. Bu yüzden bir seçmen tabanı ile değil ama renkten renge bürünebilen ve kılıktan kılığa girebilen elemanları ile siyasetçileri kullanma, manipüle etme peşinde. Erdoğan’dan kurtulmalarının üzerindeki baskıyı hafifleteceğine ve klasik çalışma usulleriyle kendilerini toparlayabileceklerine inanıyor.
Bunun vuku bulması için ilk yapılması gereken şey ise Erdoğan’dan kurtulmak. FETÖ de masaya bu azim ve hırsla içinden ve dışından yol ve yön vermeye çalışmakta.Bundan dolayı, yakınlarda yapılacak seçim, iktidar bloku ile "Sekizli Masa" arasında kıyasıya bir yarış şeklinde geçecek…