Son yıllarda yeni bir tarihçi akademisyenler ve fikir adamları nesli yetişti. Bu insanların çalışmaları tarih disiplininde bir bakış açısı genişlemesine ve bir tür eksen değişikliğine sebep oldu. Eskiden tarih deyince ağırlıklı olarak askerî ve siyasi olayların dökümü ve akışı akla gelirdi. Yeni nesil tarihçiler ise tarih disiplinine antropoloji, arkeoloji, ekonomi gibi disiplinleri de ekledi. Böylece gerçekten heyecan verici eserler ortaya çıkmaya başladı. Niall Ferguson bu yeni nesil tarihçiler arasında dikkat çekici bir yere sahip. Birçok eseri başta Yapı Kredi Yayınları olmak üzere çeşitli yayınevleri tarafından Türkçeleştirildi ve okuyucularla buluştu. Ferguson’un Türkçedeki tüm eserlerini okudum. Bu çok heyecan verici bir faaliyetti ve çok şey öğrenmemi sağladı. Elbette her akademisyen gibi Ferguson’un da çeşitli eksiklikleri, yanlışları ve hatta zaafları var. Bunlar arasında en dikkat çekici olanı Uygarlık: Batı ve Ötekiler (Çev. Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, 2011) adlı eserinde yer almakta ve Ferguson’un itibarına zarar verecek nitelikte ve çapta.
Kitabın adının da gösterdiği üzere Ferguson uygarlık meselesine Batı merkezli bakmakta. Bu çerçevede diğer bazı eserlerinde olduğu gibi Batı kolonyalizminin vahşetini ve kusurlarını hafifletici ve mazur gösterici tespitler yapmakta. Bu çerçevede kolonyalizmin kolonileştirilen ülkelere sağladığı yararları abartılı bir biçimde aktarmakta. Olabilir, netice itibarıyla her yazar akademisyen istese de istemese de içinde yetiştiği kültürün izlerini ve bakışını taşımakta. Ancak, Ferguson’un yaptığı bazı hatalar var ki yazarın soğukkanlılık ve tarafsızlık iddiasına çok ciddî darbe indirmekte.
Eser "İslamcı terörizm"in bugüne nispetle çok daha yaygın olduğu ve yazarın bundan korkuya kapıldığı anlaşılan bir zamanda kaleme alınmış olmasının izlerini şaşırtıcı bir İslam ve Müslüman karşıtlığı ile sergilemekte. Bu meselelere bakışı kitabın diğer bazı bölümlerinde gördüğümüz soğukkanlılık ve sağduyu ile bağdaşmamakta. Ferguson her Müslüman’ı terörist ve İslam’ı bir terör dini olarak ilan etmeye neredeyse bir adım mesafede. Oysa, söz gelişi Hristiyanlığın reformasyon sonrası tarihini incelese bugünkü "İslamist teröristler"e rahmet okutacak yaygınlıkta bir vahşet göreceği kesin.
Diğer taraftan, Ferguson’un Türkiye hakkındaki bazı analizleri insanı hayret ve dehşet içinde bırakacak bir mahiyette ve Ferguson çapındaki bir yazar hesabına çok üzücü. Ferguson Batı uygarlığının genel olarak dünyanın geri kalan kısımlarında takip ve taklit edilmesini uygarlığa giden başlıca yol olarak görüyor. Batı dışını da bu açıdan analiz etmeye çalışıyor. Mesela Çin ile Batı arasında yaptığı karşılaştırma ve Çin’in son yıllarda katettiği mesafe hakkında ilgi çekici açıklamaları var. Ne var ki yazar konu Türkiye’ye geldiğinde kitabındaki genel metodolojiyi ve uygarlık ölçme ve değerlendirmelerinde kullandığı kıstasları bir tarafa bırakıyor ve âdeta Kemalist propagandayı tekrarlıyor. Bir tespit mi yoksa bir iyi görünme çabası mı olduğunu ayırt etmenin hakikaten zor olduğu bir yaklaşımla Türkiye’de tek parti diktatörlüğü döneminde gerçekleştirilen ve kendisinin “kültür devrimi” adını verdiği şeyleri övüyor ve savunuyor. Bu çerçevede meselâ alfabe değişikliğini onamak için ne diyeceğini bilemiyor ve Osmanlı’nın uygarlık yolunda mesafe almak için bir dil devrimine ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Olabilir, bu da bir iddia; ama Ferguson bu iddiayı temellendirmeye yönelik bir çaba sarf etmiyor, söyleyip geçiyor. Meselâ Çin’in (veya Japonya’nın) uygarlık yolunda ilerlemek için alfabesini değiştirmesi gerekmezken Türkiye’nin neden alfabesini değiştirmesi gerektiğini açıklamıyor!..
Ferguson'un Uygarlık: Batı ve Ötekiler adlı kitabını bu hususları göz önünde tutarak okumakta fayda var...
Müthiş bir analiz yazısı olmuş. Atilla Bey, münevver kimliğini sonuna kadar hakediyor kanaatimce. Türkiye Gazetesi de, okuyucusu da Atilla Bey'i uzun süre bağrına basar inşallah :) Başarılar diliyorum kendisine...