Önceki yazımda seçim güvenliği tartışmalarını ele aldım. Türkiye’de seçim güvenliği tartışmalarında dile getirilen birçok görüşün anlamsız ve temelsiz olduğuna işaret ettim: Seçim güvenliği açısından PKK’nın tavrının ve PKK destekli bir partinin seçime girmesinin sebep olabileceği mahzurlardan bahsettim.
Seçim güvenliği meselesinde ele alınması gereken daha temel bir mesele var: Bu tartışmaların nereden kaynaklandığı ve ne gibi sonuçlara yol açabileceği...
Öyle sanıyorum ki seçim güvenliğine ilişkin muhalif tavırlar her şeyden önce ve her şeyden daha önemlisi, bir psikolojiyi yansıtıyor. Malum, özellikle CHP tabanı siyasette nefreti rehber alan bir kesim. Bugün bu tavrın Erdoğan’a yönelmiş olması yaşı yetmeyen veya bu konularda okuması olmayan insanları yanıltmasın, CHP cenahında nefret sadece Erdoğan’a karşı ortaya çıkan değil, eskiden beridir tezahür eden ve her seçim döneminde iyice koyulaşan bir tavır. Aynı CHP Menderes’ten, Erdoğan’dan ve Özal’dan da nefret etmişti. Şimdi ise nefretleri Erdoğan’a ve aslında onun temsil ettiği geniş halk kitlelerine yönelik. Bu insanlar kendileri ne kadar çok nefret ederlerse toplumda da benzer duyguların aynı yoğunlukta paylaşılacağını zannetmekte. Nefret onları sadece kendileri gibi düşünen kaynaklardan yararlanmaya, alternatif kaynakları ihmâl etmeye yöneltmekte. Böylece neredeyse bütün dünyaları nefretle örülü ve örtülü hâle gelmekte. Bu sebeple seçim güvenliği tartışmalarına katılıyor veya bu tür tartışmaları bizzat başlatıyorlar. Çünkü herkesin kendileri gibi nefrete dayalı bir siyaset yapmasını bekliyorlar...
Seçim güvenliği tartışmalarının bir diğer sebebi, kampanya süreci ilerledikçe ve iktidarın arkasındaki geniş toplum kesimlerinin yerinde durduğu görüldükçe seçimi kaybetme endişesinin ortaya çıkması. Gerçekten AK Parti 20 yıldır iktidarda bulunmasına ve iyi şeyler yanında kötü, doğru şeyler yanında yanlış şeyler de yapmış olmasına rağmen taraftarları iyi ve doğru şeyleri öne çıkarmakta. Başka bir deyişle doğrularla yanlışları tarttığında doğruları daha çok görmekte. Bu yüzden de AK Parti’ye ve Erdoğan’a desteğini sürdürmekte. Bu durum muhalifleri çok rahatsız ediyor. Bu yüzden Erdoğan nefretleri zaman zaman Erdoğan taraftarlarının da aşağılanması noktasına ulaşıyor...
Bir diğer sebep iktidarı kaybetme tehlikesinin muhalif kesimi cidden rahatsız etmesi. Bu o kadar büyük bir rahatsızlık ki hem anlatılması hem de dışarıdan anlaşılması zor. Yirmi yıldır AK Parti yönetimi altında yaşamalarına ve genel olarak özgürlüklerde azalma değil artış olmasına rağmen muhalif kesim Erdoğan’ı “diktatör” olarak etiketlemekte ve bu “diktatörden” mutlaka kurtulmak istemekte. Ancak bunun çok zor olduğunun anlaşılması ve Erdoğan’ın seçim kazanma ihtimalinin bulunması muhalifleri Erdoğan’ın tekrar seçmenin gayrimeşru olduğuna inanmaya itmekte. Yoğunlaştırılan seçim güvenliği tartışmaları muhtemel bir Erdoğan iktidarını gayrimeşru göstermek için de bir tür zemin hazırlamakta. Bu sebeple de seçim güvenliği tartışmaları azdırılıyor ve ipe sapa gelmez noktalara taşınıyor.
Kanaatim odur ki Türkiye seçim yapmakta dünyanın en ileri demokrasilerinden biridir. Halk seçim güvenliğinin öneminin farkında ve uzun vadede kimin seçildiğinden çok güvenilir seçimler yapmanın çok daha mühim olduğunu bilmekte. Türkiye inşallah 14 Mayıs 2023 seçimlerini de güvenli şekilde tamamlayacak ve demokrasi yolculuğuna devam edecek...