Yalan insanın ve insani hayatın bir gerçeği. Hemen her kişide çeşitli şekillerde boy göstermekte. Başka bir deyişle, “asla ve hiçbir şekilde yalan söylemem” diyenler büyük bir ihtimalle yalan söylemekte.
Yalan her insanda olduğu gibi siyasetçilerde de tezahür edebilmekte. Hatta siyasetçilerin bol yalan söyleyen insanlar olduğu yolundaki genellemeler bir ölçüde gerçeği yansıtmakta. Bunda kişilerin özellikleri kadar meşgul olunan işin tabiatı da etkili.
Siyasetçiler her şeyden önce çok sayıda insanla ve değişik konular için temas kurmakta. Onlara iletilen talepler veya sorunlar onların bilgi ve ulaşım gücünün ötesinde olabilmekte. Bu yüzden siyasetçiler vatandaşı teskin etmek için de olsa bir şeyler söylemekte. Ancak söylenen şeylerin hakikatle ne kadar bağlı olduğu da tartışmalı olmakta. Ayrıca zamanında gergin siyasi ilişkiler yaşayan tarafların bir araya gelmesi de bir zamanlar sarf edilmiş sert sözlerin unutulmasına sebep olabilmekte. Bu yüzden tüm siyasetçilerin sicilinde önemli yalanlara rastlamak mümkün. Ve bu olağan bir durum.
Ancak, yalan ve siyasetçi ilişkisinde pek de olağan karşılanamayacak bir durum var. Bu da siyasetçinin genel olarak siyasetini yalana, hatta kasıtlı ve bilinçli yalana dayandırması. Buna bir anlamda sistematik yalan diyebiliriz. Özellikle muhalefet kanadında boy gösteren bir tür hastalık bu.
Seçimlere hızla yaklaştığımız şu günlerde genel olarak muhalefetin özel olarak da Millet İttifakı’nın yalanı bir siyasi tarz hâline getirdiğinin gözlemlenebileceğini söylemek çok yanlış olmaz. Gerçekten, özellikle Kılıçdaroğlu’nun AK Parti’ye ve Erdoğan’a yönelik muhalefeti genel olarak yalana ve çarpıtmaya dayanmakta.
Kılıçdaroğlu’nun yalanlarına her konuşmasında rastlamak mümkün. Mesela 418 milyar doların çalındığı da bunun Kılıçdaroğlu tarafından çalmış olanlardan tahsil edileceği de yalan. AK Parti iktidarlarının büyük imar altyapı projelerine giriştiği biliniyor. Bunların toplamı aşağı yukarı bu miktara ulaşıyor. Bu paralar çalınmadı, yatırıldı. Nasıl geri alınacağı da meçhul. Keza bu bakımdan bir garip çelişki de dikkat çekmekte. Malum, CHP genel olarak “beşli çete” dediği ve hedef hâline getirdiği bir iş adamları-şirketler grubuna yüklenmekte. Ancak aynı Kılıçdaroğlu bu beşli çeteye dâhil edilebilecek veya o şirketlerle yakın iş birliği içinde çalışan iş adamı Ersin Arıoğlu’nun cenazesine gidebilmekte ve ailesine içten başsağlığı dileyebilmekte. Oysa bu kişinin başında bulunduğu Yapı Merkezi adlı şirket Avrasya Tüneli’nin ve Çanakkale Köprüsü’nün yapımında önemli işler üstlenmiş. Köprünün önemli ortaklarından biri. Bir diğer yalan geçenlerde Adıyaman Samsat’ta 2017 ve 2018’de meydana gelen depremin üzerinden 7 yıl geçmiş olmasına rağmen deprem konutlarının yapılmadığı iddiasında boy gösterdi ve anında yalanlandı.
Burada merak konusu olan şu: Bu tür asılsız iddialar ve suçlamalar hemen çürütülmesine rağmen Kılıçdaroğlu neden aynı çizgide ilerlemeye devam ediyor? Sanırım bunun Kılıçdaroğlu’nun iktidara bakışıyla ilgisi var. Ona göre mevcut iktidar toptan ve her alanda başarısız. Hiçbir iyi şey yapması ve yapabilmesi söz konusu değil. Bu yüzden de her yönüyle eleştirilmeyi hak ediyor. Ama bu, eşyanın tabiatına aykırı. En kötü iktidarın bile bazı başarılara imza atması mümkün ve muhtemel. Meselâ Kılıçdaroğlu AK Parti’nin imar ataklarının yanlış ve başarısız olduğunu iddia edebiliyor mu? Yavuzselim ve Osmangazi Köprüleri gereksiz mi? Ya silah sanayiinde olanlar? Türkiye, İHA ve SİHA ile hem kendisini hem de bölgesini farklı bir konuma taşımadı mı?..
14 Mayıs seçimleri bir anlamda yalana dayalı bir muhalefetin nasıl sonuç verebileceğinin bir göstergesi olacaktır denebilir.