Siyasi partilerin demokratik meşruiyeti ve DEM

A -
A +

Siyasi partilerin demokratik ve ahlaki meşruiyeti sorunu ne yazık ki siyaset bilimi literatüründe pek ele alınmayan bir konu. Adına parti denen her yapının parti olduğunu varsayma ve onu demokrasinin normal, olağan, meşru bir aktörü olarak kabul etme eğilimi baskın ve yaygın. Oysa durum bu kadar basit olmaktan uzak. Adına parti diyen her parti klasik anlamda parti olmadığı gibi parti olduğunu iddia eden her yapı da özellikle demokratik ve ahlaki meşruiyete sahip sayılamaz.

 

Bildiğim kadarıyla bu konuyu bir yazı konusu hâline getiren tek akademisyen benim. 12 Ocak 2023’te hurfikirler.com’da yayınlanan bir yazımda mevzuyu ele almıştım*. Yazıda demokrasilerde bir partinin meşruluk şartları olarak şu noktalara işaret ettim: Suç örgütü olmamak, bütünü temsil etme iddiasında olmamak, diğer partileri de meşru aktörler olarak görmek, seçimle gelmeyi ve seçimle gitmeyi kabul etmek, kendisinde başlayıp kendisinde bitmek, şiddeti dışlamak. Sanırım bu altı şarta bir yedincisini eklemek mümkün: Babadan oğula geçmemek. Özellikle Bağımsız Türkiye Partisinin durumu bu çerçevede değerlendirilmeyi hak ediyor…

 

Bu teorik çerçeveden DEM Parti’ye bakınca karşımıza çıkan manzara nedir? DEM demokratik meşruiyete sahip bir aktör olarak görülebilir mi görülemez mi? Görülemezse, bunun sebepleri nelerdir?

 

Kanaatimce DEM Parti demokratik meşruiyete sahip değil. DEM olağan bir siyasi aktör olarak kabul edilemez. Partinin varlığı da faaliyetleri de esas itibarıyla demokratik ve ahlaki ölçütlere uymuyor.

 

İlk olarak parti demokratik meşruiyetin temel ilkelerinden olan kendisinde başlayıp yine kendisinde bitme ilkesine aykırı bir yapıda. DEM kendi başına bir parti olmaktan ziyade KCK-PKK’nın bir uzantısı olarak boy göstermekte. Partinin bir resmî hiyerarşisi var ama birçok yerde bunun dışında ayrı bir hiyerarşi işliyor. Özellikle DEM tarafından kazanılan belediyelerde bunun böyle olduğunu kesin olarak biliyoruz. Belediye başkanları KCK-PKK’nın diğer unsurlarına hesap vermek zorunda.

 

DEM’in çok daha ağır bir problemi şiddet ile arasına mesafe koymaması veya koyamaması. DEM PKK-KCK ile açık ve kuvvetli bağlara sahip. Partinin nihai kararlarında KCK-PKK ne derse o oluyor. Aday belirlemelerini KCK-PKK yapıyor. Temel kararları KCK-PKK alıyor. DEM çizgisi şimdiye kadar bu gerçeği açıkça ve inandırıcı biçimde reddetmedi. Aynı çerçevede DEM çizgisi KCK-PKK terörüne de aleni ve ikna edici bir şekilde karşı çıkmadı. Kendisi ile KCK-PKK arasına bir mesafe koyma yolunda küçük de olsa bir çaba sarf etmedi. DEM, KCK-PKK’nın siyasi uzantısı olarak boy gösterdi. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi böyle bir şeye müsamaha gösteremez. En yakın örnekte İspanya’daki Batasuna Partisi terörü kınamadığı içim kapatıldı, yöneticileri cezalandırıldı ve İspanya Anayasa Mahkemesi ve AİHM bu uygulamayı haklı buldu.

 

Bundan dolayı, DEM tarafından idare edilen belediyelere kayyım atanmasına şaşıranlara hayret etmemek imkânsız. Yapılan genellikle iddia edildiği gibi demokrasinin çiğnenmesi değil, tam da tersine, demokrasinin korunması anlamına geliyor. DEM bu çizgisini koruduğu, yani KCK-PKK ile bağlarını kopartmadığı ve terörü açıkça kınamadığı sürece, iktidarda CHP olsa da, kayyım atamaları ortaya çıkacaktır. Burada problem Türkiye’nin ne dediği ve ne yaptığından ziyade PKK-KCK’nın varlığı ve DEM’in ısrarla ve inatla onun bir uzantısı olarak kalmaya devam etmesi.

 

 

 

* https://hurfikirler.com/siyasi-partilerin-mesruiyeti-kurt-meselesi-ve-hdpnin-durumu/

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.