Sporda başarı neyin eseri değil?

Sesli Dinle
A -
A +

Türkiye’nin kadınlarda Avrupa voleybol şampiyonluğunu kazanması ilginç yorumlara konu yapıldı. Bazı kimseler şampiyonluk ile M. Kemal arasında mutlak bir bağ kurdu. Sırpların mağlup edilmesiyle aslında sadece Sırplara değil içerideki bazı kimselere de mesaj gittiğini söyleyenler çıktı. Diğer bazıları zaferi cumhuriyet rejiminin üstünlüğünün bir göstergesi olarak sundu.

 

Önce hemen şunu söyleyeyim: Bu tür tartışmalar demokrasilerde pek görülmez. Netice itibarıyla bir şampiyonluk kazanılmış. Bu, kuşkusuz, iyi ve sevinilecek bir şey; ama ebedî bir kazanç olmaktan uzak. Bir dahaki sefere şampiyonluk başka bir ülkeye-takıma giderse ne olacak? O zaman şimdi yapılan yorumların tersini mi yapmak gerekecek?

 

Spor başarıları ile siyasi sistemlerin nitelikleri arasında doğrudan ve kopartılamaz bir ilişki yok. Birbirinden çok farklı ve taban tabana zıt sistemler sporda başarı kazanabilir. Hiçbir zafer onu kazanan ülkenin mükemmel ve muhteşem olduğunu göstermez. Nitekim tarihî bilgilerimiz bize böyle olmadığına dair pek çok kanıt sunuyor. O yüzden, spor başarıları ile sistemin özellikleri arasında doğrudan bağ kuran kafaları siyasi kültürü zayıf, ön yargıları kuvvetli, kesin inançlı kimseler olarak görebiliriz.

 

Sovyetler Birliği belli spor dallarında üstün başarılara imza atan sporculara sahipti. Bunun ana nedeni sporculara özel yatırım yapılmasıydı; çünkü spor ülkenin propagandasına çok hizmet etme potansiyeline sahipti. Bu yüzden, sporcular totaliter sistemlerde âdeta adacıklar hâlinde yaşadılar ve önemli başarılara imza attılar. Aynı şey bu sefer daha ademimerkeziyetçi şekilde spora yatırım yapan ABD için söylenebilir. ABD bazı dallarda dünyanın en iyilerine sahip. Olimpiyatlarda madalya toplamada genellikle başı çekiyor.

 

Daha küçük ülkelerin de sporda bazı dallarda başarılara koşması mümkün. Avrupa voleybol şampiyonasında Türkiye’nin finalde rakibi olan Sırbistan küçük ve ekonomik bakımdan zayıf bir ülke. Buna rağmen özellikle voleybol ve basketbol gibi dallarda dünyanın öncüleri arasında. Bunun bir sebebi komünist dönemde yapılan, propagandaya hizmet edecek sporcuların yetiştirilmesine yönelik çabaların ülkede belli bir spor psikolojisi oluşturması. Sırplar bir şekilde bu alanlarda iyi olduklarına inanıyorlar. Bu, gerçekten, işe yarıyor.

 

Buna karşılık cumhuriyet değil anayasal monarşi olan ülkeler de sporda başarılara imza atabiliyorlar. Meselâ voleybolda bu sene üçüncü olan Hollanda. En önemli örneklerden biri ise elbette İngiltere. Bu sene dünya kadınlar futbol şampiyonluğu finali iki cumhuriyet değil, iki anayasal monarşi arasında oynandı: İspanya ve İngiltere... Bu da demek oluyor ki sporda başarının ülkenin cumhuriyet veya anayasal monarşi yahut demokrasi veya diktatörlük olmasıyla kuvvetli ve doğrudan bir bağlantısı yok. Başarı spora ve spor tesislerine yatırım yapmaya, ülkenin spor tarihine, ülkede egemen psikolojiye filan dayanıyor.

 

Bu, Türkiye için de geçerli. Türkiye meselâ cumhuriyet değil anayasal monarşi olsaydı bunun zaferin ardında yatan faktörlerden olduğu söylenebilir miydi? Birisi padişahın fotoğrafı ile sporcuların fotoğrafını paylaşsa bu ne kadar anlamlı olurdu? En fazla şimdi yapılan kadar. Ama aslında anlamsız ve temelsiz olurdu.

 

Bir diğer husus sporda başarıların AK Parti iktidarları döneminde çoğalmış olması. Bunun da sebebi spora verilen önemin ve spor yatırımlarının artması. Ama ilginç şekilde sporda başarıyı neredeyse bir rejim meselesi olarak görenler bu hususa hiç işaret etmiyor; zira hükûmeti sevmiyor hatta düşman görüyor. Demokrasinin karşısına, anakronik bir tavırla, tek parti dönemini çıkarıyor.

 

Sporda başarının siyasi sistemle ve cumhuriyet veya anayasal monarşi olmakla doğrudan veya dolaylı hiçbir bağlantısı yok.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.