Tarımda sosyalizme mi gidiliyor?

Sesli Dinle
A -
A +

Korona salgını döneminde hemen hemen tüm hükûmetlerin vatandaşlarına destek sağlama amacıyla parasal genişleme politikası izlemesi enflasyonu tetikledi. Bu kötü duruma Rusya-Ukrayna Savaşı tarafından da katkıda bulunuldu. Böylece -enerji başta olmak üzere- emtia fiyatlarındaki ve deniz taşıma ücretlerindeki yükselmeler tüm dünyayı enflasyonist baskı altına aldı. Savaşın Ukrayna ve Rusya’nın tahıl ve ayçiçeği yağı ihracatını engellemesi çeşitli yerlerde fiyat dalgalanmasına ve geçici de olsa mal kıtlıkları yaşanmasına yol açtı.

 

Elbette Türkiye de bu durumdan etkilendi. Zaten enflasyonla başı dertte olan ülkemiz maliyet enflasyonu baskısını dünyada en ağır şekilde hisseden ve yaşayan ülkeler arasında. Bunun sebepleri arasında yukarıda sayılan sebepler ve bildiğimiz klasik problemlerimiz yanında hükûmetin ihracatı artırma gayesiyle döviz fiyatlarındaki yükselmeye -en azından bir süre- kayıtsız kalmasının da payı oldu. Bugün ise yükselen enflasyonun yol açtığı şikâyetler hükûmeti çeşitli tedbirler almaya itiyor. Bu tedbirlerin özellikle tarımdaki sonucunun tarımsal üretimde bir tür merkezî planlamaya doğru gidiş olduğu söylenebilir.

 

Ekonomiye devlet müdahalelerini savunanlar tarımın artan önemini vurguluyor, her karış toprağın kullanılması ve kıtlıkların yaşanmaması için nerede, neyin, ne kadar üretileceğinin planlanması gerektiğini söylüyor. Tarım Bakanlığı da bu çerçevede tüm toprakların kullanılması, ne ekileceğinin bakanlığa bildirilmesi, bakanlığın izni dışında üretim yapılmaması, kullanılmayan toprakların sahiplerinden kiralanarak alınması yolunda adımlar atmaya hazırlanıyor.

 

Hükûmetin çabalarının iyi niyetli olduğuna kuşku yok. Ancak, hükûmetlerin iyi niyeti hayatın gerçeklerini değiştirmiyor. Planlamanın iyi sonuç vereceğinin bir garantisi yok. Örneğin planlamayı çok daha aşırı biçimde kullanan Sovyetler Birliği birçok alanda kıtlık çekti. Üstelik kıtlığı çekilen şeyler arasında tüm ülkenin ihtiyacından daha fazla üretimi yapılan mallar ve mahsuller de bulunmaktaydı. Problem üretimin planlaması ama dağıtımın nasıl yapılacağının göz ardı edilmesiydi. Bir ekonomi üretim yanında üretilen şeylerin dağıtımından, nihai tüketiciye ulaştırılmasından da oluşur. Dolaysıyla planlamanın dağıtım ve tüketime de uzatılması gerekir. Bunun ise refah değil kıtlık getirmesi ihtimali çok kuvvetlidir.

 

Planlamanın işe yaramamasının çeşitli sebepleri var. Bir sebep alandaki bilgilerin mahallî ve şahıs-işletme bağımlı olması. Bu yüzden bir merkezî otorite ne kadar isterse istesin tüm ekonomik datayı toplayamaz. Bir diğer sebep insanların zevk ve tercihlerinin değişmesi. Çoğu malın talebi esnektir. Bir mala bir sene büyük talep olması ertesi sene aynı talebin olacağını göstermez. Hatta meşhur örümcek ağı teorisine göre bazı malların fiyatlarında bir seneden diğerine ciddî dalgalanmalar olması beklenir...

 

Ne yapılmalı? Bence hükûmetlerin genel olarak ekonomide özel olarak tarım sektöründe genel şartları sağlamakla ilgilenmesi, gerisini vatandaşlara bırakması lâzım. Meselâ kıtlığı çekilen tarım ürünleri tarımsal üretimi daha kârlı hâle getirecek ve insanlar daha fazla üretime yönelecektir. İnsanlar kendi bilgi ve becerilerine dayanarak arazilerini kullanacaktır. Hükûmetin her müdahalesi beklenmeyen sonuçlar verecek ve ortaya çıkan menfi durumların düzeltmesi çağrıları gelecektir. Böylece adım adım planlı ekonomiye, yani "sektörel sosyalizm"e doğru gidilecektir... Sosyalizmin çok kötü bir iktisadî model olduğu, sadece açlık ve kıtlık üretmekle kalmayıp aynı zamanda büyük bir adaletsizlik ürettiği ise hiçbir açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir teorik ve tarihî gerçektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.