15 Şubat Çarşamba akşamı 213 televizyon kanalı ve 562 radyonun katılımıyla depremzedeler için bir yardım kampanyası düzenlendi. Program çok iyi planlanmıştı. Belli aralıklarla değişen bir kadın bir erkek tarafından sunulan programda sanat ve spor camiası ile medyadan tanınmış isimler yer aldı. Açılan telefonlara cevap verilen ve bağış vaatlerini kaydeden program gece geç saatlere kadar sürdü. 115 miyar lira civarında bağış toplandı. SMS göndererek kampanyaya katılanların sayısı ise 9 milyonu aştı.
Ortak yayında her görüşten ve meşrepten insanlar yer aldı. Katılımcılar değişik siyasi görüşlere bağlıydı. Ancak, farklılıklar bir yana atıldı ve ortak bir amaç üzerinde odaklanıldı: Depremde mağdur olan insanlara maddî yardım sağlamak... Bununla beraber program sadece maddî destek sağlamakla kalmadı, büyük bir toplumsal dayanışmaya dönüştü. Bu tür kriz zamanları için genellikle söylendiği gibi millî birlik ve dayanışmanın çok iyi bir örneğini sergiledi.
İnsanlar maddî güçleri ölçüsünde bağışta bulunmak için seferber oldu. Destek verenler arasında büyük şirketler ve küçük işletmeler yanında sıradan vatandaşlar da vardı. Bağışlar 50 liradan 30 milyar liraya kadar değişti. En büyük bağışçılar genellikle Ziraat Bankası, Halk Bank, Vakıf Bank ve Merkez Bankası gibi kamu kuruluşlarıydı. Ama küçük bağışçılar da çok sayıdaydı ve asıl anlamlı ve önemli olan onların katılımıydı. Özellikle kumbarasında birikmiş parayla kampanyaya katılan çocukların tavrı gerçekten çok dokunaklıydı. Programı seyrettikçe iyi ki bu milletin bir mensubuyum demekten kendimi alamadım!
Bu ortak yayından alınacak dersler var...
Her toplumda farklı görüş ve kanaatler bulunur. İnsanlar, doğal olarak, olaylara farklı açılardan bakar ve değişik yaklaşımlar geliştirir. Keza, her toplumda yaşanan afetlerden ve facialardan dersler alınır ve gelecekte yaşanabilecek benzer vakalar için ya mevcut tedbirler iyileştirilir ya da yeni tedbirler geliştirilir. Bu gibi durumlarda insanlar ve gruplar birbirini suçlamak yerine felaketin atlatılması ve etkilerinin giderilmesi için çaba sarf eder. Bu, toplum olmanın da bir gereğidir.
Bu tablonun özellikle ders alması gerekenler arasında genel olarak siyasetçiler, özellikle de muhalefette yer alanlar başta geliyor. Bir afet zamanında dezenformasyon çabasına girişmek ve rakiplerini düşmanca suçlamak çok da makul bir durum olamaz. Siyasi hesaplaşma için felaket zamanları iyi bir tercih sayılmaz. Bu, insanların yaşadığı acılar üzerinde tepinmek gibi bir anlama gelir. Siyasetçilerden beklenen makul ve mutedil olmak, sağlam bilgi edinmeye çalışmak ve eleştirilerini zamanına saklamaktır. Nitekim programa bağlanan Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ali Babacan, Ümit Özdağ gibi politikacılar deprem alanında gösterdiklerinin tam tersine bir tavır sergileyerek yapıcı bir tutum takındı. Onları buna iten sanırım ki yayının muazzam bir toplumsal dayanışma havası oluşturması ve tüm toplumu kucaklamasıydı. Muhtemelen böyle bir olayın dışında kalmayı siyaseten pek uygun bulmadılar...
Bu milletin artık öğrenmesi ve yapması gereken bir şey var: Siyasi kavgaları zaman, konu ve mekân bakımından sınırlamak ve daha dikkatli ve özenli yapmak. Paldır küldür karşı tarafa saldırmak yerine akıllı ve mantıklı konuşmak. Birbirinin yüzüne bakamayacak hâle gelmek yerine dostlukları korumaya çalışmak. Bu bakımdan başta muhalefet olmak üzere tüm siyasete büyük görevler düşüyor. Siyasetçiler her şeyden önce zehirli değil makul bir dil kullanmalı. Siyasi hayat zor zamanlarda programda yaşanan havaya uyum sağlamalı. Netice itibarıyla bu memleket hepimizin…
Tek Yürek Türkiye programını düşünenleri, koordine edenleri ve yayına katılanları tebrik ediyorum.