Türk mü Türkiyeli mi?

A -
A +
Geçenlerde TBMM’de İYİ Parti sözcüsü ile DEM Parti sözcüsü arasında Türklük ve Türkiyelilik üzerinden bir tartışma çıktı. DEM Parti sözcüsü Türklüğün bir dayatma olduğu yolunda iddialarda bulundu. İyi Parti sözcüsü ise Türkiye’yi kuranın Türkler olduğu ve bu ülkede yaşayan insanlara Türk dendiği şeklinde cevap verdi. Bu bakışın MHP ve zaman zaman bazı AK Parti milletvekilleri tarafından da savunulduğu söylenebilir. CHP’nin bu konuda ne düşündüğü pek belli değil. Ancak, CHP tarihi bu partinin ideolojik çizgisinin de İyi Parti’ye yakın olduğunu gösteriyor.

Kim haklı kim haksız? Meseleye doğrudan ve kesin olarak haklı ile haksızı ayırt etmek açısından değil daha geniş bir zaviyeden bakmakta fayda var...

Türkiye, Osmanlı’nın bir mirası olarak kuruldu. Her ne kadar kurucu kadronun başını çekenler aşağı yukarı toplu ve toptan bir Osmanlı reddiyesi yapma yoluna gittiyse de kültür ve sosyolojik realite bugünden yarına değişmez. Bu yüzden, ister istemez, Türkiye, Osmanlı’nın bir devamı olarak ortaya çıktı. Bunun anlamı Osmanlı’daki etnik ve dinî çeşitliliğin bir şekilde Türkiye tarafından devralınmasıydı.

Bununla beraber, yeni devlette, Osmanlı’daki çeşitlilik geriledi. Osmanlı çok dinli, çok milletli ve çok kültürlü bir imparatorluk idi. Türkiye, bir bakıma modaya kapılarak ve bir bakıma şartların zorlaması sonucu, ulus devlet kurma ve onun öncülüğünde bir ulus oluşturma politikası güttü. Bu çerçevede, nüfus mübadelelerinde tuhaf şeyler de vuku buldu. Yerli halk, Türk bile olsa, dinine bakılarak, yurt dışına, Yunanistan’a gönderildi ve Yunanistan’dan Müslüman nüfus alındı. Başka bir deyişle mübadelelerde temel ölçüt dindi. Gelgelelim, ülke içindeki politika dinî değil etnik temelliydi. Devlet bir Türk devleti olarak görülmekte ve tüm insanlar etnik kökenleri ne olursa olsun Türkleştirilmeye çalışılmaktaydı. Bu çerçevede mesela M. Kemal’in öncülüğünde Kürt dilinin toplumsal hayatta kullanılmasının yasaklanması gibi gayri ahlâkî ve gayri insanî bir politikaya imza atıldı ve bu politika bugün canımızı sıkan ve yakan Kürt probleminin tohumlarını atan en önemli adım oldu. Ancak yakın zamanlarda bu politikadan bir ölçüde uzaklaşılabildi.

Türkiye’de genel olarak bir etnik kimlik öne çıktı ve bu kimlik Türk kimliğiydi. Ama ülkede Türk olmayan insanlar ve kitleler mevcuttu. Gayrimüslimler bir yana, Müslüman halk arasında dahi örneğin Kürtler ve Araplar gibi Türk asıllı olmayan topluluklar vardı. Türkçenin genel olarak tek resmî dil olması ve daha sonra eğitim sisteminde ana eğitim dili olarak kullanılması bir çeşit Türkçü eğilimin yansımalarıydı. Bu yüzden Türk olmak devletle vatandaşı bağlayan bağ olmanın ötesine geçti ve etnik kimlik olan Türklüğü öne çıkarmak anlamına geldi.

Bu elbette çeşitli toplum kesimlerinde sıkıntılara sebep oldu. Sadece Kürtler değil Araplar, Çerkezler gibi başka Müslüman topluluklar da bundan rahatsızlık duydu. Bu yüzden, bütün iddialara rağmen, Türk kelimesi bir üst kimliği adlandıran bir isim hâline gelemedi. Bugün herkesi kapsayacak ve bir etnisiteyi öne çıkarmayacak bir kimliğe ihtiyaç olduğu aşikâr bir gerçek.

Kanaatimce, Türkiyelilik bu ihtiyaca büyük ölçüde cevap verme potansiyeline sahip; çünkü kelime bir etnisiteden ziyade bir coğrafyaya atıfta bulunmakta. Bu da etnik kimliğin öne çıkarılmasından şu veya bu ölçüde vazgeçilmesi anlamına gelir. Bu adım elbette yetmez, başka bazı adımlarla desteklenmesi gerekir. Ancak, adlandırma sorununun çözümü yolunda ileri bir adım teşkil edebilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Naci Kavur 7 Temmuz 2024 14:52

Yazara katılıyorum. Bu topraklardaki çok kültürlülük Türkiyeli kavramıyla anlamını bulur. Türkülerin de Türklüğünü azaltma ama farklı etnisiteye sahip olanlarda aidiyet duygusunu geliştirir.