Türkiye İran olur mu?

A -
A +
 
 
İran söz konusu olduğunda bazı çevreler hemen Türkiye ile İran’ı kıyaslıyor ve “Türkiye İran olmayacak” benzeri sözler söylüyor. Bununla kastettikleri, galiba, Türkiye’deki hak ve özgürlüklerin korunacağı ve ülkede İran’daki gibi totaliter bir teokrasinin kurulmasına izin verilmeyeceği…
Türkiye’nin İran’a benzememesini ben de isterim. Türkiye tüm eksiklik ve aksaklıklarına rağmen işleyen bir demokratik rejime sahip. İnsanlar temel hak ve özgürlüklerini de İran ile karşılaştırılamayacak ve kıyaslanamayacak ölçüde kullanabiliyor. Ne var ki, bu, Türkiye ile İran arasında, geçmişte ve günümüzde, hiçbir benzerlik olmadığı anlamına gelmiyor.
Tarihsel olarak iki ülke de monarşiden geliyor. Türkiye 1923’te İran 1979’da monarşiden dar anlamda cumhuriyete geçti. Bunun sonucu her iki ülkede de temel hak ve özgürlüklerin gerilemesi oldu. Türkiye yaklaşık 25 sene içinde -1950 seçimleriyle- dar anlamda cumhuriyetten geniş -yani gerçek- anlamda cumhuriyete geçti. Buna karşılık İran totaliter özelliklere sahip dar anlamda cumhuriyetin pençesinde kırk yılı aşkın bir süredir kıvranıp durmakta.
İki ülke arasındaki bir başka benzerlik kadınlara bakışta ve muamelede ortaya çıkıyor. Her iki ülke de özellikle kadınlara baskı yapmakla meşhur. Daha birkaç yıl öncesine kadar İran’da kadınlara başörtüsünü dayatan zihniyetin ikizi Türkiye’de iş başındaydı. Başı örtülü kadınlar kamusal hayattan dışlanmaktaydı. Başını örten kız öğrencilerin üniversitelerde okumasına izin yoktu. Bu öğrenciler ya fiziksel ya da psikolojik zorla karşılaşmaktaydı. Başörtülü kadınların seçilme hakkı da engelleniyordu. Bu süreçte on binlerce kadının hayatı mahvoldu. Yani Türkiye İran gibiydi. O zamanlar bugün “Türkiye İran olmayacak” diye haykıranların çoğu bu insanlık dışı tutuma destek veriyordu. İran’da ise kadınlara başörtüsü dayatması hâlen devam ediyor. Başını örtmeyen kadınlar toplumsal hayatta ciddî engellemelerle karşılaşıyor. Görülüyor ki iki ülke farklı istikametlerde hareket etmiş ama aynı kalıp içinde ilerlemiş.
İki ülke arasında bir kıyaslama da sokak protestoları açısından yapılabilir. Bazıları Türkiye’de yaşanmış Gezi isyanları ile İran’daki protestolar arasında benzerlikler kuruyor. Her ikisinin de daha çok demokrasi ve özgürlük için yapıldığını öne sürüyor.
Bence bu bakış da hatalı. İran’daki gösteriler insan hak ve özgürlükleriyle ilgili ve özünde haklı. İnsanlar rejimin kadınların özgürlüklerini tanımasını ve bu çerçevede kadınların kılık kıyafetine müdahale etmemesini istiyor. Başarılı olmaları hâlinde kadınların sahip olduğu özgürlükler artacak. Buna karşılık Türkiye’deki Gezi isyanları insan hak ve özgürlükleriyle ilgili değildi. İhtilâf esas itibarıyla bir kamusal alana ne yapılacağı hakkındaydı. Demokratik sistemde insan haklarına ilişkin olmayan bir konuda çatışan toplumsal talepler belirdiğinde ne yapılacağına karar verme hakkına seçimle gelmiş meşru otorite sahiptir. Gezi isyanlarında başı çekenler yönetimin bu hakkını reddetti. Kendi isteklerinin olması için diretti. Halkı temsil ettiğini iddia etmesine rağmen halka gidilmesi -yani referandum yapılması- teklifine de karşı çıktı. Özetle, Türkiye’deki Gezi isyanları demokratik yönetimin yetkilerini kullanmasını engellemek için gerçekleştirilmişken İran’daki protestolar demokratik hak ve özgürlükler için yapılmakta…
Türkiye ne eski Türkiye ne de İran olmalı. İnsan hak ve özgürlüklerini engelleyerek değil geliştirerek yoluna devam etmeli...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.