Türkiye’yi bekleyen tehlike

Sesli Dinle
A -
A +
Ahmet Davutoğlu, bir süre önce benzer laflar etmiş olan Temel Karamollaoğlu’nu takiben, altılı masanın adayı kim olursa olsun, seçimin kazanılması hâlinde, altı liderin her birinin yönetime ortak olacağını ve alınan kararlarda imzasının bulunacağını açıkladı. Anlıyoruz ki, cumhurbaşkanlığı seçimini muhalefet kazanırsa, siyasi yönetim işi, cumhurbaşkanı seçilen kişinin yerine, altı kişilik bir heyet tarafından gerçekleştirilecek.
 
Bunu nasıl yorumlamak gerekir? Bu karar tatbik edilme kabiliyetine sahip midir? Demokrasimizde bir ilerlemeye mi yoksa gerilemeye mi tekabül eder? Türkiye bundan kazançlı mı zararlı mı çıkar?
 
İlk bakışta bu uygulama vaadi farklı siyasi partiler arasında ciddi bir uzlaşmaya dayandığı şeklinde yorumlanarak ileri bir demokratik adım olarak gösterilebilir. Netice itibarıyla demokrasi aynı zamanda bir uzlaşma sanatıdır; gerektiğinde farklı siyasi ekipler ortak bir anlayışta buluşabilmeli ve beraber hareket edebilmelidir. Altılı masanın özellikle önemli aktörlerinin farklı siyasi geleneklerden gelmelerine rağmen uzun süredir bir masa etrafında oturmaları bile bir başarı sayılabilir.
 
Gelgelelim bu görüş çeşitli zaaflarla malul. Her şeyden önce mevcut anayasal düzenlemeler buna izin vermez. Cumhurbaşkanı, elbette, her konuda, Erdoğan hakkında iddia edildiği gibi, tek ve mutlak karar verici değil. Böyle olmasına bir insanın kapasitesi, gücü yetmez. Cumhurbaşkanı bakanlar, siyasi danışmanlar ve önemli bürokratlarla birlikte hareket etmek durumunda. Dolayısıyla, cumhurbaşkanı tarafından alınan ve topluma duyurulan her kararın muhtemelen uzun bir hazırlık ve tartışma süreci var. Ancak, kararlar, sistem gereği, cumhurbaşkanı tarafında alınır ve imzalanır. Cumhurbaşkanının imzasına ortak imzalar atılması anayasal olarak mümkün değil. Örneğin eskiden üçlü kararnameyle yapılan atamalar şimdiki sistemde tek imza ile yapılmakta. Bunu değiştirip altı imzalı kararlar almak anayasayı ihlâl anlamına gelir. Bunun doğru mu yanlış mı olduğu elbette tartışılabilir, ama bu başka bir konu…
 
Bu durumda siyasi liderler kendi aralarında yapacakları bir protokol ile konuyu çözüme kavuşturmaya çalışabilir. Yani resmî değil gayriresmî bir süreç işletilebilir. Ancak, bunun işleyeceğinin de bir garantisi yok. Kilitlenmeler olması ihtimâli kuvvetli. Liderlerden birinin zıt bir çizgi takip etmesi karar alınmasını engelleyebilir. Keza protokolün cumhurbaşkanı tarafından ihlâl edilmesinin de hukuki bir müeyyidesi olamaz.
 
Bir de siyasetin tabiatı ve işleyişi var. Siyasette elbette iş birlikleri yapılabilir. Bu iş birliklerinin altılı masada görüldüğü gibi karşıtlıklar üzerine inşa edilen kısmında iş nispeten basittir; çünkü aktörlerin neye veya kime karşı olduğu bellidir. İş neyin savunulduğuna gelince durumun değişmesi gayet muhtemel. Başka bir deyişle, altılı masanın durumunda, Erdoğan karşıtlığı kaybolacağı için, iş birliği zemini de ortadan kalkar.
 
Bütün bu tehlikelerden bir sistem değişikliği ile kurtulmak mümkün. Muhalefetin vadettiği gibi başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçilebilir ve her anayasal organ anayasada kendisine tanınan yetkileri kullanır. Ancak, muhalefetin bunu yapacak güce sahip olması çok zor. Ayrıca, bu güce sahip olsa bile anayasa değişikliği ciddi bir iş ve neresinden baksak yaklaşık iki yıl alacak bir süreç…Altılı Masada gezinen “eş güdüm kurulu, “ortak imza” gibi fikirler iyi niyetli olsa bile kötü sonuçlar verebilir. Bu yaklaşımın ülkemiz için tehlike oluşturma potansiyeli hayli yüksek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.