"Üç harfliler" diye tabir edilen süpermarket zincirleri etrafında bir tartışma yapılmakta. Hükûmete yakın çevreler bu marketleri kasıtlı ve bilinçli olarak pahalılık oluşturmakla suçluyor. İddiaya göre bu marketler hükûmeti düşürmek istiyor. Bu amaca hizmet için gıda maddelerinin topluma daha pahalı satılmasını sağlıyor. Bunun için aralarında anlaşarak; bazı malları topluca almaya, depolarda bekletmeye ve fiyat yükselince piyasaya sürmeye kadar uzanan yollar kullanıyor. Hatta, hızını alamayan bazılarına göre bu marketler uluslararası gizli mihrakların uzantısı… Sembollerinden böyle olduklarını çıkarmak mümkün... İktidar çevreleri bu tür görüşleri dile getirirken muhalefetten de bir ses çıkmıyor. Anlıyoruz ki iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyaset enflasyonun sonucu olan fiyat yükselmelerinin faturasını market zincirlerine çıkarmakta kararlı…
Bunların hepsi boş inanış, hurafe. Piyasanın ne olduğunun, nasıl çalıştığının ve bir işletmenin nasıl işletilmesi ve ayakta tutulması gerektiğinin bilinmemesinin sonuçları.
Bir üretici veya satıcı yükselen bir enflasyon ortamında ister istemez sattığı şeylerin fiyatını yükseltmek zorunda. Bunu yaparken de sadece mevcut enflasyonu değil gelecekte görmeyi beklediği enflasyonu da hesaba katmakta. Büyük bir çoğunluğunu üreticilerden veya başka satıcılardan aldığı bu mallar kendisine her seferinde daha yüksek bir fiyatla geliyorsa işletmenin yapması gereken şey elbette fiyatları yükseltmek…
Bir işletmenin çeşitli giderleri olur. Kira, enerji, temizlik, mağaza personeli çalıştırmaya ilaveten toplu alımların yapılması, ürünlerin mecburen depolanması, şubelere dağıtımın yapılması, kayıtların tutulması gibi şeyler. Bu yüzden her işletmenin standart ve sabit bir maliyetinin olduğu söylenemez. Maliyet firmadan firmaya değişecektir.
Yüksek enflasyon ortamında fiyatların sabit kalmasını beklemek çok tuhaf. Dolar fiyatının artmaması ve yakıt fiyatlarında önemli bir yükselme olmaması artışı belki azaltabilir ama tamamen önleyemez. Çünkü doların fiyatı maliyet artışındaki tek sebep değil.
En önemlisi tüm fiyat artışlarına rağmen hiçbir malın sıkıntısının çekilmemesi. Bu çok iyi; zira en pahalı mal bulunmayan maldır. Bu Türkiye’de üretimin sürdüğünün bir işareti olarak okunabilir. Bunun bozulmaması için çok hassas davranmak gerekir.
Diğer taraftan “market zincirlerinin alternatifi nedir?” diye düşünmek de de lâzım. Bakkallar bir alternatif. Herkes biliyor ki bakkallarda fiyatlar çok daha yüksek. Bunun ana sebebi işletmenin küçülmesinin birim maliyetini artırması. Ancak, hiç kimse bakkalların yüksek fiyatla mal satmasından şikâyetçi olmuyor. Sattığı mallara ‘yüksek’ fiyat uygulaması "üç harfli" firmaların çok kâr ettiği anlamına geliyorsa o zaman yatırım için fırsat arayan müteşebbisler ve sermaye mutlaka bu alana girecektir. Bu sadece bir zaman meselesidir…
Bir diğer yaklaşım, yapılmaya çalışıldığı üzere, kamu teşvikiyle ‘koop-bakkallar’ kurmak. Ancak bunlarla da muhtemelen beklenen ucuzluk gelmeyecektir, çünkü enflasyon onları da etkileyecektir. Kamunun tanzim satış türü mağazalar kurması ise yanlış, zira, kamu işletmeciliği, doğası gereği, özel işletmecilikten daha başarısız. Bunun tipik örneği; bir zamanlar patates ve soğan fiyatları yükseldi diye açılan tanzim satış mağazalarının hikâyesinde bulunabilir. Ayrıca, hâlihazırda işbaşında olan Tarım Kredi Kooperatiflerinde de fiyatlar aşağı yukarı süpermarket zincirlerindekilerle aynı. Bu da süpermarketlerin keyfî fiyat artırmak durumunda olmadığını göstermekte.
Hükûmetin "üç harfliler"e kafayı takmak ve onları "şeytanlaştırmak" yerine enflasyonu düşürmek için gerekli adımları atmaya odaklanması çok daha doğru ve yararlı...