Gazetemizde çıkan bir habere göre Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş hükûmetin planları arasında "Aile bazlı vatandaşlık maaşı" uygulamasının da olduğunu açıkladı. Ailelerin belirli bir gelir düzeyini garanti altına alan "Gelir Tamamlayıcı Aile Destek Sistemi" kurulacak ve bu seviyenin altında kalan ailelere vatandaşlık maaşı vermeye başlanacakmış.
Aile veya birey bazlı gelir destek uygulaması çok önceleri dile getirilmiş ve epeyce tartışılmış bir düşünce. Bundan dolayı öneri ilk defa dile getiriliyormuş gibi davranmak yanlış. Doğal olarak, bu uygulamanın lehine ve aleyhine argümanlar var. Ancak, şaşırtıcı olmayan şekilde, özellikle Türkiye gibi devletçi kültürün çok yaygın ve baskın olduğu ülkelerde, hemen herkes bu tür önerilere sıcak bakıyor ve destek veriyor. Çok az sayıda kişi uygulamanın yanlışlarına ve yol açabileceği sorunlara dikkat çekiyor. Hâliyle, tahmin edileceği üzere, bu kişilerin sesleri toplumda neredeyse hiç duyulmuyor.
Vatandaşlık maaşı lehine argümanlar arasında genellikle "Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmamasının ve asgari insani şartlarda yaşamasının sağlanmasının modern devletin temel görevleri arasında olduğu" fikri en başta geliyor. Gerçekten, insanların yüksek gelir seviyelerine ulaşması ve mümkün mertebe iyi şartlarda yaşaması herkesin arzu edeceği bir durum. Ancak, bir şeyin arzu edilmesi onun gerçekleşmesine yetmiyor. Yetseydi, dünyamız bambaşka bir yer olurdu.
Hayatın temel gerçeği dünyanın bolluk değil kıtlık dünyası olması. İnsanlar kıtlığın egemen olduğu bir yerde ve ortamda yaşamaya mahkûm. Varlıklarını sürdürmeleri ve refah seviyelerini yükseltmeleri devamlı ve artan miktarda üretim yapmalarına bağlı. Yukarıdaki yaklaşım üretimin garanti ve tüm insanları belirli bir seviyede yaşatmaya yeterli olduğu varsayımına dayanıyor. Bu, Marx gibi düşünürlerin de varsaydığı bir durum. Bu düşüncenin ortaya çıkmasına yol açan ise insanlığın 18. Yüzyılın ortalarından itibaren kesintisiz devam etmekte olan ve hayat seviyesini önceki insanların hayal dahi edemeyeceği kadar yükselten bir ekonomik büyüme döneminde yaşaması.
Ancak, bu üretim her halükârda değil ancak belli bir durumda mümkün. Başka bir deyişle insanlığın ekonomik bakımdan zenginleşmesi büyük ölçüde piyasa ekonomisinin sonucu. Piyasa ekonomisi olmayan veya piyasa ekonomisinden uzaklaşan bütün toplumların fakir kaldığı yahut fakirleşme yaşadığı ampirik bir gerçek. Bu yüzden, nasıl planlanırsa planlansın, hangi iyi ve asil güdülerle yapılırsa yapılsın, yeniden dağıtım faaliyetlerinin bu üretim süreçlerine zarar vermemesi lâzım. Aksi takdirde, belli bir gelir seviyesinin altındaki insanların gelirlerini yükseltmek için yapılan yeniden dağıtımın herkesin fakirleşmesine hatta sefalete düşmesine yol açması mümkün.
Vatandaşlık geliri uygulaması buna yol açabilir mi? Özellikle abartılırsa, evet. Ayrıca refah devletlerinin karşılaştığı, yaşadığı türden ve cinsten problemlerin oraya çıkması ihtimâli de yabana atılamaz. Bağımlılık ve asalaklık kültürünün oluşması, çalışmanın ve çalışkanlığın değil çalışmamanın ve tembelliğin teşvik edilmesi, demokratik süreçlerin vatandaşlık gelirinin devamlı yükseltilmesi taleplerinin ortaya çıkmasına yol açması ve siyasetçilerin bu taleplere ve onları izleyecek oy baskısına direnmesinin çok zor olması gibi sebeplerle vatandaşlık geliri uygulaması birilerine iyilik yapalım derken herkese kötülük yapan bir uygulamaya dönüşebilir…
Vatandaşlık geliri uygulamasına geçmeden evvel, konu üzerinde etraflıca düşünülmesinde ve uygulamanın her yönüyle tartışılmasında büyük fayda olduğu kanaatindeyim.