Bazı yazarlar, 20. yüzyılın bir totalitarizm çağı olduğunu yazar ve söyler. Bu tespitin çok haksız olduğu söylenemez. Gerçekten, 20. yüzyılın ana karakteristiklerinden biri, kökleri hayli eskiye giden ve çeşitli tarihî örnekleri bulunan totalitarizmin tarihin gördüğü en büyük ölçeklerde tecrübe edildiği bir dönem olmasıdır.
Totalitarizm liberalizmin, totaliter rejimler ise liberal demokrasinin zıddıdır. Totalitarizm, kestirmeden söylemek gerekirse, toplumsal çoğulluğun tasfiye edilmesi ve toplumun total bir ideoloji etrafında bütünleştirilmesi anlamına gelir. Beş ana özelliği olduğu düşünülür.
Totalitarizmin ilk özelliği bir total ideolojiye dayanmasıdır. Her totaliter sistem mutlaka bir total ideolojinin hayata aktarılması çabasının ürünü olarak boy gösterir. Bu ideoloji dinlerden bile daha kapsayıcıdır. Hayatta her şeye ilişkin bir açıklaması, bir görüşü vardır ve bunların topumun tüm bireyleri tarafından kesin inanç derecesinde benimsenmesi beklenir.
İkinci özelliği ise bu total ideolojiye dayanan bir tekelci partidir. Her totaliter rejim fiilen ve fonksiyonel olarak bir tek parti rejimidir. Parti ideolojiyi en iyi anlayan ve yorumlayan aygıttır. Her ne kadar adı parti ise de o demokratik anlamda partilerden çok farklı bir varlıktır. Amacı demokratik partilerde olduğu gibi belli toplum kesimlerini siyasi olarak temsil etmek ve onların talep ve düşüncelerini sisteme aktarmak değildir. O tüm toplumu kapsama ve kuşatma iddiasındadır ve görevi toplumu partinin anladığı ve yorumladığı şekilde ideoloji etrafında bütünleştirmektir.
Üçüncü özelliği kitle iletişim araçlarında devlet tekeldir. Totaliter sitemlerde tüm basın yayın organları devletin elinde ve tekelindedir. Bu sosyalist rejimlerde olduğu gibi tüm basın araçlarının devlet malı ve oralarda çalışanların devler çalışanı hâline getirilmesiyle de, faşist rejimlerde olduğu gibi geniş bir sansür mekanizması yoluyla da yapılabilir. Devlet kontrolündeki merkezî ve tek biçim eğitim sistemini de bu çerçevede görmek gerekir.
Dördüncü özelliği devlet güdümünde ekonomik hayattır. Totaliter sitem insanların kendi adına ve kendi hesabına iş yapmasını istemez. Her şey devletindir ve her çalışan devlete çalışmak zorundadır. Ekonomik hayatın kontrolü genellikle sanıldığından çok daha önemlidir; çünkü ekonomi hayatı kontrol etmeyen toplumu kontrol edemez. Ekonomik hayatı kontrol eden her şeyi kontrol eder.
Son olarak hem iktidara gelişlerinde hem de iktidardan gitmeyişlerinde totaliter hareketler yaygın şiddete başvurur. Şiddeti bir sağlık işareti olarak görür.
Bu özelliklere sahip totaliter sistemlerin en iyi örneği elbette Sovyetler Birliği’dir. Yetmiş yıldan fazla ayakta kalmış olan bu sistem lider değişiklikleri gerçekleştirerek siyasal istikrar kazanmış, hem barış hem de savaş dönemleri görmüştür. Dolayısıyla totalitarizmi anlamak için asıl bakmamız gereken başlıca yerdir. Ne var ki dünyanın en büyük online ansiklopedisi olarak bilinen Wikipedia’daki "totalitarizm" maddesi âdeta bu hususu gözden saklamak için yazılmış.
Totalitarizmi esas olarak faşizm üzerinden ele alıyor ve Stalin’in totalitarizminin âdeta sosyalizmden bir sapma olduğunu ima ediyor. Oysa faşizm totalitarizmin 20. yüzyıl örneklerinden yalnızca biridir. Dikkat çeken asıl totaliter sistem SSCB sosyalist sistemidir. Faşizm, nasyonal sosyalizm ve İran’ın (ve Afganistan’ın) "İslamizm"i gibi başka totaliter örnekler de vardır. Ancak, Sovyet totalitarizmini ihmâl eden her totalitarizm yaklaşımı konuyu eksik bırakır ve büyük ölçüde çarpıtır. Wikipedia’nın yaptığı gibi...