Aslan Barça'ladı

A -
A +

G.Saray işte böyle bir takım... En ümitsiz olduğunuz anlarda, yanınızda, kanınızda, canınızda... Olabildiğince kötü şartlarda... Ve de İspanyol kaldırımlarında... Yıldırımların düştüğü, yıldızların dans ettiği, o, insanın nefesini kesen, canına kasteden karanlık sokaklarında... Veya sözüm ona neonlarla süslenmiş, gelenin esir alınıp, gidenin başı önde olduğu Nou Camp arenasında... Öyle bir atmosfer ki, buradan sağ çıkması zor oğlu zor. Hatta gol atması ne mümkün. Mertçe açıkça ve kestirmeden söylemek istiyorum; umutsuzum, ümitsizim, solgun, bezgin, dalgın, baygınım... Ne zaman yoklasam kalbimi, umutla ilgili duygularım sıfır çekiyor... Fakat heyhat, o da ne Allahım... Gol oldu, biz attık... Ümit attı... Bir "Ümit"lik mi ki, bu diyorum... Çünkü ben hâlâ ümitsizim... Umutsuzum... Ha yedik, ha yiyeceğiz diyorum... O da ne? Şimdi de ikincisi geliyor, Barça, parça parça oluyor... G.Saray fazla ileri mi gidiyor ne?.. Hayır, hayır G.Saray değil, defansımızdaki Fleurquin ileri gidiyor, geri dönerken golle dönüyor. Cimbom zaferle mi dönüyor? Aslan, Barcelona boğasının kellesiyle mi dönüyor?.. Ya Rabbim, inanmak ne mümkün... Ve devre bitiyor... Telefonum çalmış, hem de iki kere?.. Duymamışım... Duymam tabii.... Bu heyecana hangi kulak dayanır... Evden aramışlar... Aradım; "Çocukları aşağı gönderdim..." diyor eşim... "Onlar orada, ben yukarı kattayım... Çünkü onlar her aşağı indiğinde gol atıyoruz..." diyor. Ve ben hiç inanmadığım bir umuda sarılıyorum... "Bravo..." diyorum, "Aynen öyle yapın" diyorum... Uğur deniyorum... Elimizdeki bütün imkânları deneyelim istiyorum... Çocuk sen hep aşağıda kal olur mu?... Ve sen Aslanım... Biraz daha sabret... 45 dakika sonra yer yarılacak, İspanya yerin altında kalacak.... Bak, mübarek Ramazan ayında, 65 milyonun elleri semaya açılmış, "Allahım..." diye dualar ediyor... Yanındayız, seninleyiz, gayret sarfet, Barça'yı mahvet diyoruz... Fakat bir an şoku yaşıyoruz. İkinci yarı başlarken Saviola'dan golü yiyoruz... Ardından maçın başından beri kahramanca mücadele eden Mondragon'la inanılmazları çıkarıyoruz. Dakikalar ilerliyor... Saniyeler, uzun seneler gibi geliyor. Çin işkencesi çekiyoruz... İyi pres yapıyoruz, ama sanki eksik gibiyiz... Bir de Capone gidiyor, eğriliyoruz... Saviola bir daha vuruyor, yakıyor, yüreğimizi ta derinden yakıyor... Bari, buradan sonra maçı vermeyelim diyorum. Vermeyelim be çocuklar... Buna can mı dayanır be koçum... Saviola'ya mı yoksa Rivaldo'ya mı ya da Kluivert'e mi teşekkür etsem... Vurduklarında o topları dışarı atmaları yok mu, şu sıralar maçın en güzel tarafı... Topu aldığımız zaman çabuk çıkamıyoruz... Atak üstüna atak, dayak üstüne dayak yiyoruz... Gördüğümüz rüya mıydı? Yoksa elde kalacak olan bir çuval dolusu heder mi? Artık, 3-2 olsa ne eder, 7-2 bitse ne yazar? Son dakikalar ama sırada Hakan var. 9 kişi kalıyoruz, İspanyol'a meydan okuyoruz... G.Saray işte böyle bir takım. Kâbusun kocamanını rakibe yaşatır, ucundan da bize... Ama canından, kanından verir, davasından asla... Ben herşeye rağmen şunu demek istiyorum; Teşekkürler Aslanım... Tebrikler Cimbomum... Sen böyle ol, canımızı iste koçum... Bu can sana fedâ, bu yürek sana helâl...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.