Bugün herkes G.Saray'ın çuvallayacağını düşünüyordu. Çünkü herkesin kendisine göre geçerli sebepleri vardı. Öncelikle Bursa zorlu deplasmandı. G.Saray, yeni kadrosu ile oturmamıştı. Üstüne üstlük Antalya kampından beri G.Saray'ın oynadığı tek ciddi maç olmamış, Aslan Florya'da milli takımlara gidenler yüzünden 15 eksikle çalışmıştı. Mâlûm medya ordusu değil, medyum ordusuyuz. Ama kazın ayağı hiç de öyle değildi. Bütün bu olumsuzlukları sanki ben yaşamışım gibi G.Saray'ın umurunda bile olmadı. Çıktılar ve çaktılar... Yalnız Bursa'ya mı? Hayır... Medyaya da, sonra ona, şuna, buna, hepimize... Siz siz olun, G.Saray'ın arkasından sallamayın... Ben en azından kendi adıma bir daha öyle yapmayacağım... G.Saray nasıl değişti ise biz de değişelim... Hoş, G.Saray'daki en büyük değişiklik oyun stilinde değil, kadrosundaki yenilerdeydi. Golü atana kadar "cesur yürek" Aslan'a geri dönmüş havasındaydılar... Xavier'i seyrederken geriyi toparlaması, oyunu organize etmesi, kararlı ve korkusuz tavırlarıyla arkadaşlarını omuzlaması bana Popescu'yu andırdı. En azından bu maçta beyin olmayı üç gol atmış olsa da başaramayan Revivo da "beyinden nasıl lezzetli salata yapılır"ın ip uçlarını verdi. G.Saray'da herşey gole kadardı... Bu doğru... Bursa 10 kişi kaldıktan sonra G.Saray, eski haline bürünüp bir taşra takımı havasına döndü ve korkak oynamaya başladı... Bu da doğru... Ama doğru olan birşey daha vardı ki, G.Saray o G.Saray değildi. Ama o G.Saray'a doğru yol aldığının zaman zaman pasajlarını sundu. Terim bana göre Bursa karşısına en doğru kadroyu çıkardı. Doğru kadroyu çıkarmakla 3 puanı çıkarmak buna derlerdi... Bursa ise yine eski Bursa değildi. Yerinde yeller esiyor, her gelen elense çekiyor... Bir yanlışları da Baliç'eydi. Kendilerine 9 milyon dolar kazandıran bir çocuğa "bizi sattın" diye bağırmaları komiklikti ve koca bir ayıp... Bu G.Saray'ın dönüşüydü... Hem de ne dönüş...