Fener'in 5 çektiği, Beşiktaş'ın 6 salladığı Göztepe'yi yenmek Avrupa fatihi G.Saray için çocuk oyuncağıydı... Zaten hava güzel... Seyirci mis gibiydi... Çimlerin kokusuna da doyum olmuyordu... Kordonboyu'nda güzel bir gezinti olacaktı İstanbullu dostlar için... Hele İzmir'de 30 yılda bir maç kaybeden Cimbom için galip gelememek de neyin nesiydi? Ama kazın ayağı hiç de öyle değildi... Göztepe, iki numara büyük geldi Cimbom'a... Hem seyircisiyle, hem de sahadaki askerleriyle... Göztepe, "Bora"'lar çıkarıyor, "Tayfun"larla yıkıp geçiyor, İstanbul'un taşını, toprağını, anlı-şanlı sarayını yağmalıyordu. Buna ne Lucescu engel olabiliyor, ne de tribündeki taraftarın sesi çıkıyordu. Aslan'ın üzerinde hem göz, hem de Göztepe vardı... Bu yüzden mezara kadar değil ancak nazara gelene kadar mücadele edebildiler. Hani derler ya, "Nazarı tutar... Bir bakışta boğayı bile devirir" diye... Sanki Tayfun için söylenmiş... Öyle bir bakış fırlattı ki, son zamanların en iyi kalecisi Mondragon bile dayanamayıp yere yığıldı. Yalnız Mondi mi? Kocaman Aslan da... "Göz Göz"lerin hiç şakası yoktu... Basıyorlar, pres uyguluyorlar, futbol kokteyli yapıyorlardı. G.Saray'ın akılda kalan bir tek hareketi vardı; Hasan'ın kaleyi şaşan vuruşu... Kaptan Bülent bağırıyor; "Oynama çocuğum bu kadar topla, bozulursa tamir olmaz..." Sanki ona demiyor... Dere boyu kavaklar, Hasan'ı öpsün salaklar... Göztepe, doymuyordu... Bu muhteşem atmosferde daha da muhteşem işler yapıyorlardı. Mustafa'nın yalnız ruhu değil bütün bedeni de oyundaydı... Nitekim golü ne ayağıyla, ne de bacağıyla attı... Öyle bir hırstı ki ondaki, topla bütünleşip bütün gövdesiyle G.Saray kalesine gol oldu... Maç bitti, liderlik gitti... Ama lig devam ediyor... G.Saray için şansın sonu yok... Ama ligin de şakası...