Beşiktaş'ı, Fener'i, G.Saray'ı yenmeyeni dövüyorlar! Üç büyüğümüz, 'ötekiler' tarafından şamar oğlanına çevrildi, bu sene çekmedikleri kadar eziyet çekiyorlar. Hadi ipini daha baştan koparan G.Saray neyse de, harıl harıl şampiyonluk hesapları yapan Fener'le Beşiktaş'a ne demeli? Şampiyonluğu birbirlerine 'altın tepsi' içinde ikram ediyorlar ama ikisi de, "Önce sen buyur" diyor. Fair-play dediğin böyle olur! İkisinin de hali yok, mecali yok... Üflesen yıkılacaklar... Bir hafta biri lastik patlatıyor, öbür hafta diğerinin şanzımanı dağılıyor... Bazen de bu hafta olduğu gibi ikisi birden tökezliyor. Gondola binsem midem bulanır, binmesem Venedik gücenir. Gördünüz mü Ziya Doğan'ı? Gördünüz mü Trabzon'u? Sana sesleniyorum... Yani Mehmet Ali Yılmaz'a, yani Özkan Sümer'e, yani öncesi ve sonrasındakilere... Kısaca Trabzon'u bugünkü haline hasret bırakanlara, Trabzon'u Trabzon olmaktan çıkaranlara... Üç başkan üç teknik direktör değiştirdi ama 'lâz inadı'nı değiştirmedi. Bir anda şampiyonluğun en büyük adayı durumuna geldi. Kendi gücü, kendi nefesinin yanında ikramdan da faydalanıp potanın içine girdi. En azından fırsatı iyi kolladı, bugüne kadar kovaladı... Eğer Trabzonspor bu sene şampiyon olursa bunu bazı kesimler, hatta çoğunluğu kesinlikle F.Bahçe'yle Beşiktaş'ın hediyesi olarak yorumlayacak. Ama hayır... Eğer Trabzon bu sene şampiyon olursa, bu tamamen Türk futbolunun gelişmesiyle bağlantılıdır. Hani yazının başında demiştik ya, "Üç büyükleri yenmeyeni dövüyorlar" diye... Latifeydi... Gerçek ise şu; artık Türkiye'de 'büyük-küçük' kavramı kalkıyor. Futbolda kurallar gibi kıstaslar da değişiyor. Haluk Ulusoy federasyonunun birkaç yıldır attığı temeller sayesinde büyük takımlarla küçük takımlar arasındaki kalite farkı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Artık havuz sayesinde üç büyük kulüp dışındakiler de tesisleşmede, futbolcu transferlerinde ve gelişmede mükemmeli başarıyor. Gidin G.Birliği'ne, gidin Samsun'a, gidin Antep'e, Bursa'ya, Denizli'ye, Rize'ye istediğiniz yere... Gözleriniz kamaşacak, aklınız karışacak. Öyle muhteşem tesisler göreceksiniz ki, o anda şunu hissedecek ve şöyle diyeceksiniz; "Üç büyüklerin hegomanyası bitiyor..." Evet bitiyor... Türk futbolu adına müjdeler olsun... Artık üç büyük yok, onüç büyük, yirmiüç büyük ve dahaları ve dahaları var... Bugün olmasa da yarın olacak... 42 yıllık devir kapanıyor... Bu sezon bu yıkılışı bu çöküşü yaşıyor Fener, Beşiktaş ve G.Saray... Avrupa'da G.Birliği'nin çıkışı, ligde Trabzon'un zirveye taşınması üç büyüklere karşı verilen büyük bir onur savaşıdır aslında... Peki, bunları yazan ben, üç büyük kulübün bitmesini, çökmesini, ölmesini mi istiyorum? Asla... Onlar sayesinde 42 yıldır başkanından ders, hocasından renk, futbolundan zevk aldık... Üç büyüklere Türk futbolu adına elbette minnettarız... Ancak konuyu nereye getirmek istiyorum biliyor musunuz? Havuza... Haluk Ulusoy, havuz gelirinin yüzde 50 payını Anadolu kulüplerine aktarmaya hazırlanıyor. Ancak G.Saray, F.Bahçe ve Beşiktaş bu payın Anadolu kulüplerine çok olduğunu iddia edip karşı çıktı. Ve Ulusoy'a baskı yaparak geri adım attıramadıkları için de Canaydın, Yıldırım ve Bilgili soluğu Ankara'da aldılar. Hedef; Ulusoy'u oradan indirip Şenes Erzik'i getirmek... Yani gönüllerine göre bir başkan arıyorlar. Zira Şenes Erzik, yüzde 50 payın büyük takımlara az, küçük takımlara fazla olduğunu söyleyen bir beyefendi... Bu iş için Ankara'ya kadar giden bu zihniyet Türk futbolunun bugünkü gelişmesine çelme atmaya çalışmaktadır. Bu zihniyet 42 yıl daha sadece Fener, Beşiktaş, G.Saray şampiyon olsun istiyor... Bu çaba, Konya'nın Beşiktaş'a kök söktürmesinin, Samsun'un Fener'e Kadıköy'de ders vermesinin, Rize'nin İstanbul'da G.Saray'a 5 atmasının önüne geçmek isteme çabasıdır. Gondola binsem midem bulanır, binmesem Venedik gücenir...