Şimdi size deseler ki, durduk yerde Beşiktaş'a başkan ol... Aha sana 30 milyon euro da para... Al, istediğin gibi takım kur... Başına da git, Real Madrid'in hocasını getir. Ama hayır bunlar yetmez... Bu stad bu durumda böyle bir takıma küçük gelir. Al birkaç milyon euro daha, stadını da sağdan, soldan, alttan üstten oya oya genişlet... Maracana'nın havası gibi yandan çarklı olsun... Vay bee... Hayal gibi bir şey... Ama bu gerçek oldu. Serdar Bilgili'nin durduk yerde bırakmasıyla Yıldırım Demirören Beşiktaş'a başkan oldu. Babası Erdoğan bey, "Al oğlum" dedi şu kadar parayı, istediğin gibi kur takımını... Alınmadık futbolcu kalmadı. Fener'in elinden İbrahim Toraman'ı kaptılar, G.Saray'ın kapısından Okan'ı, Berkant'ı... İspanya'da taş üstünde taş komadılar. Bir tarafta Juanfranlar diğer tarafta John Carewler... Üstüne üstlük de takımın başına Real Madrid'i Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapan Del Bosque'yi getirdiler... 22 bin kişilik BJK İnönü Stadı 32 bine çıkartıldı... Ortalık toz duman olmalıydı... Beşiktaş, bu muhteşem görüntüsüyle rakiplerini ezmeli, önüne geleni çizmeliydi... Duruşu korkutuyordu, ama vuruşu nedense ses getirmiyordu. BJK İnönü Stadı, Maracana'yı değil futbolcu mezarlığını andırıyordu önceki gece... 30 milyon euro harcanıp da nasıl bu kadar yanılabilirdi insan? Ne futbolu futbol, ne futbolcusu futbolcu, ne stadı tamdı Beşiktaş'ın... İsmiyle cismiyle görüntüsü belki ihtişamlı gibi duruyordu ama içi boş çuvaldan farksızdı Beşiktaş'ın... Bir takım düşünün ki, onbir futbolcunun birbiriyle hiç işi olmaz. Sanki yolda görseler birbirini tanımayan insanlar ordusu... Bir basın tribünü düşünün ki, artık Patagonya'da bile öyle bir rezalet yapı olamazdı. İnsanın yerine oturmak için tam 26 tane kişiden özür dilemesi gerekiyor. Yazı yazmak için elinizi koyduğunuz masa (!) mikadan ibaret basit bir dayanak... Laptopunuzu asla koyamaz, telefonunuzu orada tutamazsınız, ağırlığına dayanamaz. Hani derler ya "Bir ülkenin gelişmişliği kaldırımlarıyla eş orantılıdır" diye.. Beşiktaş'ın felsefesi de belli ki basın tribünüyle eş orantılı... Önemli pozisyonları tekrar izleme şansınız 'sıfır', çünkü milyon dolarlar harcanan o stadda 37 ekran bir televizyon bile yok. Allah korusun bir doğal felaket olsa 'toplu katliam' olur, çünkü öyle sıkışıksınız ki, kaçmanız mümkün değil. Üstelik seyirciyle yanyanasınız ve duymak istemeseniz de envai çeşit küfürler kulağınızın dibinde patlıyor. Aaa, karşılık mı verdiniz, amigo elini uzatıp hemen sizi oraya çekebilir, artık eve dönmek gibi ihtimaliniz asla kalmaz. O sizin gittiğiniz son maç olur... Tribünler böyle de saha içi farklı mı ki? Al yönetimi vur Bosque'ye, al Bosque'yi vur futbolcuya... Demek ki, parayla saadet olmuyor... F.Bahçe senelerce verdi, Beşiktaş da bu sezon bunun en güzel örneğini veriyor. İnönü Stadı'nda güzel olan tek şey taraftarın oluşturduğu o muhteşem kalabalık atmosferdi. Fakat o güzel atmosfer bu takım böyle oynamaya devam ederse yangın yerine de dönüşebilir. Ha bugün ha yarın derken tam 6 hafta bitti. 30 milyon euronun karşılığı, 6 haftada 6 puan... Bu Beşiktaş'ı artık topluca bir huzurevine mi yerleştirmeli? Bakın, bu hafta Ankaraspor maçı bile Beşiktaş için derbi niteliğinde... Bodo gibi dandik bir takım karşısında ezilip, G.Saray gibi beş parasız bir takımın önünde büzülüyorsa bu işte bir terslik var demektir arkadaş.... Bütün paralar sokağa atılmış gibi şu anda... Onca futbolcu transfer et, sonra da gel meteliğe, 1 puana kurşun at... Fener, Trabzon, hatta beş parasız G.Saray, hatta "gariban" Nurullah Sağlam'ın G.Antep'i aldı başını gidiyor. Peki Beşiktaş, bunlara yetişir mi? Elbette yetişebilir... Geçen sene 11 puan ileriden şampiyonluk veren Beşiktaş değil miydi? Ee, geçen yılki o hilkat garibesi takım bu sene de garipliklerini sürdürüyor olsa da burası Türkiye, bakarsınız bir gariplik daha olur ve Kartallar, o güzelim (!) stadı yapan, o güzelim (!) kadroyu kuran, o güzelim euroları harcayan Beşiktaş, şampiyon bile olur!..