Dün gece iki kere şaşırdım.1) G.Saray'ın rezalet futboluna... 2) Taraftarın 40 bine ulaşmasına... Aslında bu maçta yazılacak çok şey yok. 90 dakikalık maçın 20 dakikasını ben heba ettim. Nasıl olsa taraftar gelmez diye geç çıktık. Maça da 20 dakika geç kaldık. Nasıl olduysa bu gece tam 40 bin kişinin geleceği tuttu. Ve geriye kalan 70 dakikayı heba eden de G.Saray'dı. 40 bin seyirci ortaya koyulan futbolla tam bir hayal kırıklığı yaşadı. Oynayan, golü isteyen, kazanmayı düşünen sadece Bursa'ydı. Eğer Okan Yılmaz denilen golcü (!) biraz becerikli olabilseydi, geçen haftaki G.Antep karşısında aslan kesilen G.Saray'ın yerinde yeller esecekti. Gerçekten anlamak zor. Anlayabilmek imkânsız. Bir takım haftada bir nasıl bu kadar zik zak yapar, bilemiyorum. Sanırım bu takımda sadece Ümit Karan, Volkan, Berkant değil, alayı geceden kalma. Gencecik Petre'nin, gencecik Ömer'in, delikanlı Cihan'ın, körpe Sabri'nin ayakları yerden kalkmadı, kalkamadı. Koskoca 45 dakika bırakın golü, pozisyon bile yoktu. Terim golsüzlüğe çare olsun diye ikinci yarıyla birlikte Hakan Şükür'ün yanına Necati Ateş'i de aldı. Bakalım Necati, ateşleyecek miydi G.Saray'ı? Forveti ikileyen sarı-kırmızılılar son yarıya iyi de başladılar. Hakan Şükür ve Ömer'le üst üste pozisyonlar yakaladılar. Ancak hepsi bu kadardı. Hazır Beşiktaş puan keybediyordu... Şampiyonluk konusunda söz sahibi olmak gibi iyi bir fırsattı bu. Üstelik yanlarında Mutlu Çelik gibi maça hakim (!) biri de vardı. Bugüne kadar Çelik'le maç kaybetmemiş olan G.Saray'ın yine kazanması için bütün şartlar da müsaitti... Hatta Prates'in frikik atabilmesi için ayarlanan yer de çok müsaitti. Ama görünen o ki; bugün ne Prates ne de G.Saray hiç ama hiç müsait değildi. Bugün git, yarın gel... G.Saray'ınki de memur zihniyetiydi.