Şikeydi, teşvikti, peynirdi ekmekti derken Türkiye'deki çirkinlikler de bitecek miydi? Bir sabah kalktığımızda bunu görebilecek miydik? Ya da ne zaman gelişmiş ülkeler seviyesine erişip futbolda bir İngiltere, bir Almanya, bir İspanya olacaktık? İşte tam bu sırada şu kısacık fırkrayı araya sokayım: Adamın biri kitapçıya gider ve tezgahtara "Evin reisi erkektir" adlı kitabın olup olmadığını sorar. Tezgahtar cevap verir; "Maalesef beyefendi masal kitabı satmıyoruz." İşe bakın!.. Özentisi içinde olduğumuz ülkeler arasında kendi adıma Almanya da varken meğerse ne kadar da yanılmışım... Şikenin de teşviğin de en güzel (!) resmini yapmışlar. Almanya çalkalanıyor... Fırtınalar koptu... Beckenbauer avaz avaz bağırıyor; "Almanya olarak bu pisliğin altında kalmamak adına suçlular suçlarını itiraf edip cezalarını çekmeliler." Amma velakin Beckenbauer'in demesine bile kalmadı iş... Alman futbol sahalarında bu hafta büyük fırtınalar koptu. Şike fırtınasına karşılık doğal fırtına... Kaiserslautern-H.Rostock maçı... Hakem başlatmak için düdüğü öttürmek üzere... Aman Allahım o da ne? Müthiş bir fırtına çıkıyor. Ve kapalı tribünün üzerindeki dev çinkolardan biri koparak sahanın tam ortasına uçuyor. Üç dört futbolcu ağır şekilde yaralanıp hastanelik oluyor. Şimdi de Bremen'deyiz... Werder Bremen-Mönchengladbach maçı... Aynı gün aynı saatler... Fırtına oradada aynı şiddette esiyor... Saha kenarındaki reklam panoları öyle bir kesiliyor ki yerden, önce gökyüzüne doğru havalanıyor ve ardından o sırada röportaj yapan bir televizyon muhabiriyle bir futbolcunun üzerine düşüyor. Durum vahim, ikisi de hastanelik... Yer bu defa Dortmund... Borussia Dortmund-Bochum maçı.. Fırtına ülkeyi korkunç şekilde abluka altına almış. Saha kenarında ve çevresinde ne kadar yabancı madde varsa havalanarak içeri doluyor. Oyuncular kaçış içerisinde. İsabet alanın başı gözü yarılıyor. Maç uzun süre duruyor... İlahi adalet... Ve Türkiye olarak biz kesinlikle ve kesinlikle daha büyük fırtınaları yaşıyoruz. Şikeyi, teşviği, İddaa'yı konuşuyor olmak yüzünden futbolumuzla birlikte batağa saplanıyoruz. FİFA'da hâlâ bir tek hakemimiz yok. Büyük bir ihtimalle Dünya Kupası elemelerini kaybettik... Şampiyonlar Ligi'nde yine yokuz... Ligde oynanan futbol kalitesi sıfırın altına düştü... Süper Lig'deki futbol sahalarının zeminleri rezaletin daniskası... Memlekette hâlâ Yanal-Şükür kavgası yaşanıyor... Buna benzer sayabileceğimiz bir çok musibet var futbolumuzun içinde... Ve hızla yere çakılıyoruz dur diyen yok, dinleyen yok... Acaba Anelka'nın Kadıköy'e inmiş olması bu çirkin görüntüleri bir parça da olsa kamufle etti mi? Ya da ligdeki müthiş yarış bizim gözümüzü bürümüş olabilir mi? Aslında güzel şeyler de var be... F.Bahçe'nin İstanbulspor karşısındaki şovu... Yattara'nın inanılmaz futbolu... Ribery'nin Rize'deki inceleri... Beşiktaş'ın 9 kişiyle lige asılması... Öyle trajikomik olaylar yaşıyoruz ki, şimdi o çirkinliklerin üstüne saydığımız bu son güzellikler için; "Bir su damlası gibi güzel" desek doğru olur mu? Böyle dersek adama, "Hangi su damlası gibi? Tuvalette üstümüze sıçrayan su damlası gibi mi yoksa?" diyen birisi çıkar mı acaba?