Hakemlerin yalan düdükleri sadece puandan değil; candan, maldan, havadan, paradan, sağlıktan ediyor insanı... Kara gömleklilerin hataları yalnız gollerimizi değil, ciğerlerimizi de yakıyor... Bölücüler, ölücüler, sövücüler türedi... Memlekete düdükler "hakem", zübükler "hakim" oldu... Anlı şanlı medyamız bile hakemler yüzünden ikiye, üçe, dörde hatta yüzyirmibeşe, ülkemiz 65 milyona bölündü. Spor yazarları tuttukları kulüpleri savunmak mı, yoksa cepleri uğruna mı, cepheler oluşturdu? Talibancılar, Molla Ömerciler, Amerikancılar... Aslında hiiççç umurumda değil... Hiç de sevmediğim bir konu. Ama ne de olsa şunun şurasında bir köşemiz var ya; mecburen ufaktan bi el atmamız lâzım. Sonra köşesi vardı da yazmadı olmasın... Sırf bu yüzden... Çünkü ne yapılırsa yapılsın, hatasız kul olmaz... İnsanlar hatalarıyla yaşar... Hakemlik müessesesi varolduğu sürece yanlış kararları, takımlara zararları olacaktır. İşte tam bu noktada benim bir teklifim var... Gelin 1-2 ay hakemlere kimse sallamasın. Medyanın başı, hakemlerin başı, futbolun başı, mafyanın başı... Bütün güçler bir araya gelsin anlaşma yapsın... "Tıppp... Kimse hakemler için tek kelime yorum yapmayacak..." Assalar da, kesseler de, golü vermeseler de... Fazla değil sadece 1-2 ay... Ama bazılarında hakemlere sallamak içki, sigara, eroin, kokain bağımlılığı gibi alışkanlık yapmış... Bu tiryakiler ne yapacak? Ne yaparsanız yapın... Okuyun, yazın, eğlenin, kudurun... Ama illa da "Tıppp..." İnsaf, kadınlar bile tribünde "İ... hakem" çekiyor. Bayan seyircilerimizin ettiği küfürleri duysanız durduk yerde beyin tramvası geçirirsiniz. Gün görmemişin bini bir para. Ahmet'im Çakar'ım... Erman'ım Toroğlu'l... Biraz susun... Hele bir iki dakka dokunmayın düşün yakalarından... "Bu hafta da hata yaparsam televizyonlardayım... Reklamlardayım... Deprasyondayım" korkusundan arındırın onları... Kurtarın bu duygulardan... Sonra bakarız... Olmadı mı? "Sustuk da ne oldu?" deriz. Hesap sorar, idam sehpası kurarız. Çin işkencesi yapar, olmazsa MHK'yı kaparız... Ama illa da 1-2 ay... Lütfen... Rica edicem... ASLAN'IM FENER'İM G.Saray dur durak bilmiyordu, uslanmıyor, dinmiyordu. Hızı 100 kilometreyi bulan Aslan fırtınası, sağanak yağışla birlikte bütün yurdu ve Avrupa'yı hallaç pamuğu gibi atıyordu. Çatılar uçtu, okullar tatil oldu. Sel sebebiyle Barcelona'da üç köy boşaltıldı. Ankara Gençlik Parkı'ndaki gölde bir geminin Aslan fırtınası yüzünden battığı haberi bile geldi. Zirvenin dondurucu ayazı tepelerde Aslan'dan başkasını barındırmıyordu. Ama yalandı. Gemi de yalandı, battığı da. Batan Aslan'dı. Batıran Ankara... Fener de ters yöne girdi, kaza üstüne kaza yapıyor. Beşiktaş'a çarpıldıktan sonra Trabzon'a da tosladı. Maşallah, artık içerde dışarda kaybediyor. Bu sene ne kadar önemli maç varsa hakgetire. Hepsini verdi. Trabzon'la, küme düşme çukuru arasında ince bir çizgi var. Hayatla ölüm gibi. Gidip gidip geliyor. Şükür ki; o çukura her indiğinde üç puan çıkarıp suyüzüne çıkıyor. Briegel'e inanıyorum. Trabzon'u iyi oynatıyor, ama artık maalesef çok geç. Beşiktaş sonradan azdı. Ama bence futbol değil, evcilik oynuyorlar. İstediği gibi döşeyebileceği, arkadaşlarını ağırlayıp hava atabileceği, tuvalete girmeden sigara içebileceği bir evi olsun, puanlar da nasıl gelirse gelsin. İşler böyle gitmez. Durum hâlâ riskli. Puan farkı 5'e indi ama gerçek bu. Biliyor musunuz spor yazarı değilken sadece 4 büyükleri yazanlara kızar, o zaman elime geçirmiş olsam kafalarını kırardım. Şimdi durum değişti. Ben spor yazarı oldum ama 4 büyükten öte yazacak 5. takım yok. Zaman değişti, ben değiştim, ama onlar değişmedi. Figüranlar değişmedi. Onlar hep Antep, hep A.Gücü, hep G.Birliği, hep Altay, Adana olarak kaldı. Hey gidi faniler....