Ve Balkanlar'ı bir kere daha fethettik... Bir sabah gözümü bir açtım, dedemin memleketindeyim... Selanik senin, Atina benim mekik dokuyoruz... Yetmedi yüzüyoruz, Pire limanından yelken açıyoruz... Derken halterde ayak sürüp dünyayı ayağa kaldırıyoruz... Yunanlı, Nurcan'a bakıp, "Türk'ün kadını buysa erkeği kimbilir nasıldır?" diyor... Ve erkeğimiz cevap veriyor: "Benim adım Mutlu, madalyam olsun kutlu..." Ammaaa velakin... Dedemin memleketiyle benim memleketim arasında öyle açık ara fark var ki; kendimizi sakın ola Halil'le, Nurcan'la, onunla bununla kandırmayalım... Dedemin memleketi, dedemin bıraktığı gibi kesinlikle değil... Köprünün altından çok sular geçmiş... Öyle bildiğimiz sular gibi de değil hani... Sıkıysa sen ağzını bir yapıştır İstanbul'da bir musluğa da gör gününü... Ama burada adamların musluk suyu bizim petlere bile basar... Abi aşmışlar yaaa... Bir olimpiyat düzenlemişler ki sormayın... İnanın abartmıyorum; uçaktan inin, havaalanından Atina şehir merkezine gözünüz kapalı gelin... Olimpiyatlar sebebiyle medya ve diğer görevliler için ayrı yollar, ayrı şeritler yapılmış. Ve enfes renkteki yol çizgileri ve tabelalar sizi Olimpiyat Köyü'nün taa içine kadar elinizden tutmuş gibi götürüyor. Ve ilginç bir not daha size... Bütün Yunanlılar... Manavına, hamacısına, hahamına, papazına, şoförüne, taksicisine kadar herkes İngilizce konuşmak, İngilizce hizmet vermek zorunda... Dedemin, babaannemin sayesinde çok iyi bildiğim Yunancam'la hava atmaya bile fırsat vermiyorlar... Birlikte geldiğimiz Bilgehan Can kıs kıs gülüyor ve ilâve ediyor; "Engin abi sen Yunanca konuştuğundan emin misin?" Ve dün bir Finli'nin çantası kaybolmuş... "Kesin hırsızlıktır" dedim... Ama ters köşe oldum. Adamın bir köşede unuttuğu çantasını Yunanlı vatandaş "medya centre" binasına getirerek gerekeni yapıyor. Yani insanlık vazifesini... Yani bizim yapamadığımızı... Bu arada Atina'ya gelmeden 4 gün önce beni soyup soğana çeviren hırsız vatandaşıma da selam gönderiyorum. Buradan yeni bir cep telefonu aldım, haberi olsun... Evet, gelelim konumuza, bakalım komşumuza... Halil'le, Nurcan'la kanmayalım dedik... Bunu derken, 10 milyon nüfuslu Yunanlı'nın 70 milyon Türk'e karşı olimpiyatlara iki misli fazla sporcu ile katılmasını hazmedemediğim için söylüyorum. Bunu derken ruhumuzun beynimizden ve kalbimizden ve de geçmişimizden ne kadar kopmuş olduğunu söylüyorum... Nea Philedelphia, Rodesta 17... Adı Florendia Pandi... Yunanlı bir aile dostumuz... Gelmişken bir ziyaret edelim dedik ve ettik... Çok buruk ayrıldım oradan. Neden mi? Öyle bir muhabbete girdi ki ağrıma gitti, kanıma dokundu. İşte söyledikleri: "Avrupa Birliği'ne girdikten sonra Yunanistan çok değişti. Taksicilerimizin altında bile Mercedes var. Hırsızlık, huysuzluk, namussuzluk bu ülkede asla söz konusu değil. Zaten hükümetimiz barda, pavyonda, umumi evlerde hiçbir Yunanlı kadının çalışmasına izin vermez. Buralara yabancı ülkelerden transfer yapılıyor. Bununla da gurur duyuyoruz..." Yorum sizin... Ve ne yazıktır ki biz Yunan'a düşman, yalana dolana dost olmuşuz. Şimdi acı bir itirafta bulunayım mı; olimpiyatları iyi ki de almamışız... Ve maalesef dedemin ülkesi bana bugün doğru yolu gösterir olmuş... Hem de hangi doğru yolu biliyor musunuz? Zamanında dedemin Florendia Pandi'ye öğrettiği yolu...