G. Saray terbiyesi

A -
A +

IIlık bir Mart(tı... G.Saray kongresinin yapıldığı bir gündü... 1997-98 sezonu... Faruk Süren'in rakiplerinden biri de Özhan Canaydın'dı... Kongreye 1 hafta kala gazetemde, "G.Saray'dan alacağı olan Canaydın kulübe temlik koydurdu" diye bir haber yazmıştım... Ve bu haber bayağı da yankı uyandırmıştı sarı-kırmızılı camiada... Kongre üyeleri Canaydın'ın canına okumuş olacak ki Canaydın da oklarını bana doğru yöneltmişti... Ilık bir marttı... Kongrenin yapıldığı G.Saray Lisesi, bahçeye kadar tıklım tıklım dolu olduğu için bazı yöneticiler ve gazetecilerle kendimizi Beyoğlu'nun ünlü Çiçek Pasajı'na atmıştık... Siz olsanız buradaki lezzetli bir öğle yemeğinin üzerine ne alırdınız? Kaymaklı ekmek kadayıfı... Profiterol... Harika bir fıstıklı baklava... Hayır ben hiçbirini tercih etmedim... Acılı, ekşili, karabiberli Canaydın haşlaması... Herkesin içinde, ortak tanıdıklarımızın yanında... Geldi, bana doğru yöneldi ve işaret parmağını hiddetli bir şekilde kaldırarak; "Engin, eğer bir daha benim önüme çıkarsan seni mahvederim... Bir daha benim hakkımda, benim aleyhimde haber yazarsan seni vururum..." Aman Allahım... O ne kızgın bir çift gözdü öyle... Ve o ne sert bir ifade.. Hırs dolu, öfke dolu... Ve bir yerlere inmeye hazır olan eli havada nazlı nazlı sallanarak tehdit devam ediyor; "Sakın ha bir daha olmasın, seni perişan ederim..." Başkanlıktan bir hayli ümitli olan sayın Canaydın, kongreye 2 gün kala adaylıktan çekilmişti... Ve yakın dostlarından edindiğim bilgilere göre de sebep, yaptığımız temlik haberiydi. Canaydın, hatırı sayılı bir kongre üyesi olan Ali Oraloğlu'na, "Böyle bir haber kongreye ramak kala ancak kasıtlı yapılır. Bunu dolduranlar var" diyerek Faruk Süren'e çalıştığımı işaret etmiş. Oysa Süren onca başarılara rağmen, gerektiğinde en çok aleyhine haber yaptığım başkan olmuştu. Oraloğlu'na "Temlik olayını üzerime gelen üyelerimize kısa bir zamanda nasıl izah edebilirdim?" diyerek adaylıktan vazgeçtiğini belirtmiş... Ve ben 1989'dan beri tanıdığım Canaydın'ın 'sert ve katı' karakterini bildiğim için "otoriter bir ruh" taşıdığını düşünürdüm hep... Ve asla onun görüntüsüyle karakterinin aynı şeyi yansıtmadığını iddia edenlerdendim... Sonra nasıl oldu, Canaydın "centilmen" olarak karşımıza çıktı... Üstüne üstlük G.Saray hiçbir kupaya uzanmasa da o, fair-play şampiyonu oluverdi... "Ulan Engin, amma yanıldın haa..." dedim kendi kendime... Adam, Çiçek Pasajı'nda 'Vururum' derken espri yapmış meğer... Yok yok, düşünmek ne kelime, Canaydın gerçek bir centilmendi, biz ise vurulmaya, azarlanmaya lâyık... İki gün önceydi... Van Hooijdonk'un İstanbul'a indirildiği gün Fenerli yönetici Mahmut Uslu tüylerimi diken diken etti; "Centilmenlik, gol atan takımı alkışlamak değil ona yardımcı olmak, etik davranmaktır..." Hadi bakalım kolay gelsin... Zavallı Canaydın... Sen kalk, Fener'in 6 golüne şapka çıkart, her seferinde ayağa zıplayarak rakibinin elini sık, alkışla... Yetmez gibi o stadda taraftarın dövülsün, gıkını çıkartma... Antrenörünün kafası yarılsın, oralı olma... Ama gelsin bir Mahmut Uslu, bütün bunları yapan Canaydın'ı, sırf Van Hooijdonk'a talip oldu diye, "Bu nasıl centilmenlik" diye yerden yere vursun... Ben şahsen Canaydın'a yapılan bu sözlü saldırıyı şiddetle kınıyorum... Üstelik Canaydın, Uslu'ya cevap vererek açıklamasını da yaptı; "Biz Hooijdonk'a filan talip olmadık. Ama menajeriyle görüştük. Fazla para isteyince de futbolcuyla görüşmedik..." Ben bu yorumu burada kesiyorum arkadaş... Yorum size ait... Herkese bol centilmenli günler... Baayyy...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.