Ne G.Saray maçındaki 'gözü kara' Lorant vardı kulübede, ne de sahada rakiple korakor kavga edebilen Fenerli futbolcular... Kadıköy'ün çocukları, G.Saray karşısındaki 'cesur' kimliğini İstanbul'da bırakıp da gelmişti Denizli'ye... Belli ki korkuyorlardı... Ve ilk yarı boyunca bunu apaçık bir şekilde ortaya da koyuyorlardı... Bu korkaklığın eseri olarak da İlyas'ın serbest vuruşunu kendi kalesine atmak için tam üç tane Fenerli futbolcu yarışa bile girdi... Kısmet Z.Mirkoviç'in oldu. Topu yakalamak için Airbus gibi havalanan Rüştü, kısa bir uçuş sonrası yere çakılırken, Mirkoviç'e son sözleri "Sen de mi Brütüs?.." oldu. Denizli kararlıydı kararlı olmasına ama Fener'in de frikikleri bile penaltı gibi kullanan Revivo'su vardı. İsrailli, duran topu öyle güzel tetikledi ki, scud füzesi göndersen Denizli kalesini bu kadar tahrip etmezdi. İşte bu tahrip gücü yüksek gol Denizli'yi de Fener'e benzetmişti. Artık onlar da korkuyor, onlar da çekingen, mahçup ve utangaç davranıyorlardı; 'Ya bir tane daha yersek..." İki takımın da 'kontrollü futbol' düşüncesi 1-1'den sonra kaliteyi de düşürmüştü. Denizli bal yapmayan arı, Fener kır gezintisindeydi... Anlaşılan gol başka bahara kalmıştı... Günler, ayları, aylar yılları kovaladı... Fener, bu zaman içerisinde Serhat denilen bir çocuk dünyaya getirdi. Bu çocuk zeki, çabuk ve kıvrak hareketleriyle anasına, babasına, hocasına ve bütün arkadaşlarına güven aşılıyordu. Denizlililer içine kapanmış, korkudan kapı dışarı çıkamıyordu. Hakan, Tolunay ve Marek işini gücünü bırakmış bu çocuğu yok etmenin çarelerine dalmıştı. Kalenin bekçisi Süleyman efendi, nam-ı diğer Malkoçoğlu Serhat'ı her an karşısında bulacak korkusuyla yaşıyordu. Ama korkunun ecele faydası yoktu. Günün birinde Serhat, yine tek daldı, topu nefis aldı, öyle zarif vurdu ki sanki beklenen oldu. Denizli, 2-1'i hazmedemiyordu. Hem kendi evinde, hem de seyircisinin önünde... Dakikalar 70'ti ama iş bitmemişti... İşte bu andan itibaren tarihe "Denizli ayaklanması" diye geçen müthiş başkaldırışlar oldu. Denizli eline ayağına bağlanan korku prangalarından kurtulmuş, saldırıya geçmişti. Savaş hileydi ya, tekme-tokat, Allah ne verdiyse geliyorlardı. Ama Rüştü içlerine ateş gibi düştü. Fener kalesini geçmek imkânsızdı. İşte bu imkânsızlık da Fener için üç puan demekti... Yeni bir şans demekti... Şampiyonluk yolunda zafer demekti... Denizli'de hâl böyleydi... Ufuktaki renkler sanki Fener'in şampiyonluğuna çalıyordu... Benim gördüğüm ve anladığım da buydu. Ya sizin?..