Memleket yine çalkalanıyor... Cola şişesi gibi olduk; birileri tersine çevirip üç aşağı beş yukarı sallıyor ve fışşşş.... Şişeden cola fışkırsa tamam, pislik fışkırıyor. Linga linga şişeler, çamura mı düştün güzel kız... Biz yazmaktan bıktık, yazdıranlar yapmaktan bıkmadı... Önceki gece Serhat Ulueren ve Süleyman Rodop'un Star televizyonunda ortaya çıkardığı teşvik olayları bu defa kesinlikle kolay yutulur şeyler değil. Koskoca Milli Takımlar Sorumlusu Ersun Yanal, Ankaragücü'nü çalıştırırken G.Saray'ı yendikleri için teşvik primi alıyor. Futbolcularına bölüştürüyor, kulübün garsonunu bile unutmuyor. Peh peh peh, pek de vefalı adammış!.. Ersun Yanal şimdi her zamanki gibi klişeleşmiş konuşmaları ve edebi sözleriyle bu işin içinden asla sıyrılamaz. Mahkemeye gitmesi de nafile... Pekiii, Yanal suçluysa onu bu suça "teşvik" eden kim? Kim verdi bu teşvik primini? Şimdi Serhat Ulueren haberi ortaya çıkaran bir televizyoncu olarak, medya bu işleri malzeme yapmayı çok seven bir kurum olarak, federasyon futbolumuzun, devlet hepimizin başı olarak teşviği kimin verdiğini de ortaya çıkarmalı... Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin, Levent Bıçakçı, M.Ali Şahin? Haydi, bizi mutlu edin... Sadece Ersun Yanal'ı yiyerek midenizi sıvazlamayın... G.Saray'ı yenmesi için Ankaragücü'ne ve dolayısıyla Yanal ile futbolcularına çantayı göndereni de söyleyin. Aslında ben biliyorum, sen biliyorsun, o biliyor. 600 bin doları gönderen kulüp ya da kişi, küme düşmemek için çırpınan Altay, Bursa, Samsun, İstanbulspor vesaire olamaz. Eh, bir de şu var tabii; bir tek teşvik veren 2001-2002'de şampiyon olan kulüp mü? Onun öncesinde ve sonrasında şampiyonluk için teşvik verenler de çıkacak mı ortaya? Elbette hayır... Burası Türkiye, burdan çıkış var... Ama insanın, "Hey gidi" diyesi geliyor... 1992-93'te Ankaragücü'nü 8 - 0 yenerek şampiyonluk ipini göğüsleyen G.Saray, 2001 - 2002'de Ankaragücü'ne 2-1 yenilerek bir şampiyonluğu kaybetti. Ee, ne demişler; "Parayı veren düdüğü çalar." Ve sayın Yanal önceki gece bu suçlamalara karşılık cevap verdi; "Ben teşvik meşvik bilmem..." Bugün de işim çok ama ilkokul çocuklarına anlatır gibi anlatalım Ersun hocama... Teşvik; genellikle alâkasız, ilgisiz ve uygun olmayan yerde yapılan davranışlardır. Futbolda gerçeğin ta kendisi... Kimsenin de inkâr edemeyeceği bir durum... Diyelim ki, G.Saray ve F.Bahçe şampiyonluk için kapışıyor. G.Saray, o hafta A.Gücü'yle oynayacak. Hafta içinde bazı Fenerli yöneticiler A.Gücü'ndeki yetkilileri ya da futbolcuları arayıp, "Gözümüz sizin üzerinizde, hadi koçum görelim" türünden sohbetlerde bulunuyor. Hocaya veya futbolculardan ikisine üçüne göstereceği başarılı bir performansla F.Bahçe'ye transfer olabileceği imajı yapılır. Hoca adam gibi kadro kurar, futbolcu da koç gibi oynar... Ortada ne para vardır, ne çanta, ne de belge... Ama motivasyon fuldur... Buraya kadar anlaşıldı değil mi Ersun hocam? Ancak işin tehlikeli yanı şudur; teşviğin arkası doping... Çünkü futbolcu o parayı almak için performansını yüzde 100'e çıkarmak zorundadır. Ona da hapı yutmak kalır... Amma velâkin tam burada hapı yutan Türk futbolu oluyor... Anlıyorsun değil mi?