Salı Pazarı deyip de burada patlıcan, domates satmayacağız... Fakat lâf aramızda tezgâhı TÜRKİYE'nin en iyi yerine kurduk. Belediye kaldırana kadar buradayız... Bu tezgâhta, askerlik hizmetini tamamlamış, iyi derecede Çin'ce bilen, SSK'da 10 yılını doldurmuş... ÖSS'de en az 120 puan tutturmuş... Dolara karşı önlemini almış... Ve okuduktan sonra bu yazıyı "beğendim" diyen herkes birşeyler satabilir, hatta isterse nutuk da atabilir. Zira, bu köşenin her bir tarafı ev ve işyerlerinde çalışan deneyimli bayanlar tarafından gece- gündüz temizlenerek hazırlanmıştır. Giriş bedava, çıkış 50 kağıttır... Salı Pazarı'nda, kendi işinizi kurmaktan, genel müdür sekreteri olmaya kadar... Formasyonlu öğretmenlikten, müşteri temsilciliklerine... Muhasebe sorumluları, satış temsilcileri, makine mühendisleri, ihracat bölge müdürlükleri, planlama, hosteslik hizmetlerine kadar her türlü meslekten her tip insanı bulacaksınız... Topçu, popçu, yoğurtçu... Ayrıca aşk, ihtiras, ıstırap, itiraf, iftira ve nefretin üzerine bol ketçap, kırmızı kart vazgeçilmez tutkumuz olacak... Türkiye Ligi başladı... Şampiyonlar Ligi de... Şimdi de okullar açıldı açılacak... Yer-gök; kalemler, defterler, silgiler, pergeller, şutlar, kartlar, fauller, gollerle dolu... Tinerci modası almış başını gidiyor. Neden tinerci olunuyor? Küçükken anne sütü emmedikleri için... Yok deve... Deve dedim de aklıma geldi... "Huh.. hah.. dev adam... 12 dev adam..." Bırakın 7'den 70'i... 7 aylık bebek reklâma pürdikkat... Ama oynanan basket reklâm kadar vermiyor tat... İlk gece heyecanıyla Letonya'yı eveledik geveledik, ite- kaka tepeledik. Ya sonra?.. Slovenya'dan "şırrakkk" diye bir tokat... 12 dev mi, 12 cüce mi?.. Onca reklâm, gürültü, patırtıdan sonra bu kadarı ayıptı doğrusu... Bırakın Mustafa Keser'i, İspanya galibiyeti bile beni kesmezdi hani... Ama gerçek bu değildi. Gerçek, İspanya karşısında potaya bırakılan yürekti, sahaya konulan dalaktı, rakibi boğan cüce değil 12 yüce adamdı... Öyle bir karıştı ki aslında bu hafta... Solevanya, Slovakya, Letonya... Kimin eli kimin cebinde... Çünkü rota sadece pota değil, Slovakya'ydı da... Futbolda da nurtopu gibi bir Slovakya zaferimiz oldu. Yarın da İsveç'i eklemeli, lime lime etmeli... Ve 47 yıl sonra 65 milyon yürek, "11 Dev Adam"la finallere gitmeli. Ama nasıl?.. Slovakya'daki gibi değil. Eğer oradaki gibi olursa olmaz. Şenol Güneş'i hakemin bitiş düdüğünden sonra yerinden sökemedik, heyecandan heykel olmuş. Haluk Ulusoy dili damağına yapışmış su vermesen konuşamayacak, cümle Türk'ün aklı "Çanakkale geçilmez"i seyretmek yüzünden "vınnn..." diye uçup gidecekti. Her ne kadar "zafer" demişsek de Slovakya'dakine... Bilelim ki o, skorun hatırına... Harikalar diyarı Japonya'ya gitmek için harika olmalıyız... Aslan gibi... Türk gibi... Diyeceklerimiz şimdilik bunlar... Bakıyorum da "Salı Pazarı" sardı sizi. İyi tezgâh kurdunuz buraya... Oku oku bitmiyor di mi?.. Bence kendinize bir kıyak daha yapın yarın akşam da tezgâhı ikiye bölün. Basketseverler Abdi İpekçi, futbolseverler Ali Sami Yen'e koşun... İki ayrı tezgâh, iki ayrı kazanç... Milli Takım'lar sizi bekliyor.. Biz zaferi... Öyleyse hep birlikte haydi büyük Türkiye...