Son günlerde borsa da Bursa da tavan yaptı... Timsahlar, dün Aslan'ı mideye indirmek üzereyken küçük bir çocuk çıktı, abrakadabrayla bir imparatoru diğer imparatorun elinden kurtardı... Çin işi Japon işi desem değil... Bu olsa olsa Hagi-hoca işiydi... Bir çırak-usta ilişkisi vardı belli ki... Bu tempo, şu hırs, o heyecan... İmparatorlara has bir özellikti bu... Onlar da bunu milyonlara yansıttı, içimizi-dışımızı ısıttı... Sıcaktan daha sıcaktı maçın havası... Hagi, futbolculuğunda Terim'den ne öğrendiyse, onu gösterdi ustasına... Terim de çırağına ne öğrettiyse futboldan yana, onu buldu karşısında dün gece... Hagi, 5 yıl kaldığı Türkiye'de her takımı yenmişti, dün de Terim'in takımını yenmek istiyordu... G. Saray, tam bir Rumen baskını yedi aslında... Ganea olanı hariç, sahadaki diğer Rumenler'in herbiri de Ayraniç'ti, Bonussimo'ydu adeta... Fatih hoca, Rumenler'i mi durdursundu, Okan'ı mı, Sertan'ı mı, Frasineanu'yu mu? Rezalet G. Saray defansı arasında Mondragon'dan dönen toplar, ofsayt sebebiyle sayılmayan goller bile gerideki Ömer'in, De Boer'in, Hakan Ünsal'ın umurunda bile olmadı sanki... Nasıl olsundu ki, al Mondi'yi vur onlara, al onları vur Mondi'ye... Tencere dibin kara, seninki benden kara... Ya Volkan, ya Hasan, ya Ergün?.. Ortada kuyu var yandan geç... Bursa gole kadar değil, ölene kadar saldırdı... "Hep beklediğim, henüz kavuşamadığım..." edebiyatını yapıyordu... Doymuyor, oynuyordu... Kâh topla, kâh Cimbom'la... Aslında gördüğümüz manzara hem tanıdık, hem de sıradandı... Aslan'ın vücudunun bir yerleri ağrıyordu sanki... Gerisi mi, ortası mı, ilerisi mi, anlayana aşkolsundu... Midesi bulanıyor, kanatları kullanamıyordu... Bildiği bütün hünerleri sıralıyordu da beyni ayaklarına hükmetmiyordu... 1-1 olunca bayram yapmışlardı yapmasına ama Bursa, "Cumartesi günlerinin kadını; Dürdane" 'yi bile kıskandırıyordu... Hele 70'li dakikalara doğru, herkesin ilgisi Bursa'ya çevrilmişti... Hagi'siyle tatlısıyla işi büyütüyor, kapalı gişe oynuyordu Timsah... G.Saray mı?.. Duvarın dibinde çömelmiş, başı öne doğru eğik ve ellerinin arasında önüne doğru bakıyordu 2-1'in ardından... Canı sıkılmıştı... Saat neredeyse akşamın dokuzu olacaktı... Stadın arkasında uzanan Altıparmak Caddesi de akşamüstü hareketliliğine ulaşmıştı artık... Ne yapacağını düşündü bir süre Aslan... Ne yemeliydi? Ya da yemeği nasıl bulmalıydı. Gene parasızdı... Ama herşey para değildi onun için... En azından bir Sabri'si vardı kenarında... Terim, elini çıkınına attı bir an... Sabri öylecene duruyordu orada... Artık ayağına kuvvetti Sabri'nin... Çömezdi mömezdi ama imparatorların dansında son valsi yapandı o... İki kere iki yine ikiydi... Çünkü Sabri hesap-kitap bilmez, imparator dinlemezdi... Bütün hesapları da altüst etmişti zaten... İki elma düşmüştü gökten, biri imparatorun, öbürü de imparatorundu!..