G.Saray böyle değildi... Altına kömürünü atıp, ateşini yaktın mı, koy suyunu kazana kaynasın... Boğaz köprüsünü geçtikten sonra bu adamlara bir haller oluyor. Kanarya çarpmışa dönüyorlar... Sanki maça değil, mum ışığında sevgiliyle yemeğe gidiyorlar. Futbol- mutbol umurlarında değil. Sessiz, sakin, mülayim... Vur ağzına al puanı... Cimbom, artık tempolu değil defolu... G.Saray'a yeni gelen sıfır kilometredeki futbolcular bile Florya'yı görmeden Fener'i öğreniyor; "Onlar bizim baş düşmanımız..." Jardel, Portekiz'den inip daha imza attığı ilk gün, "Bu imzayla G.Saraylı olmuş sayılmam... Fener'e gol atmam lazımmış..." diyorsa, Victoria gibi dünkü çocukların da Fener korkusundan işte böyle eli ayağına dolaşır. Saffet Sancaklı'yı bilirsiniz. Hem Fener'de hem de G.Saray'da oynadı... Bir gün merak edip ona sormuştum; "Derbi maçlarda hangi takım diğerinden daha çok korkuyor?.." diye. Saffet, "G.Saray..." demişti. İki takımdaki ortamı da yaşadığını belirterek, "Florya'da Fener kompleksi var. Oradan göğe de baksan, yere de baksan, kafanı ne tarafa çevirirsen çevir Kadıköy gözükür" demişti. "Mama miaaa... Türkler geliyor..." diyen Avrupalılar'a gülerdik, şimdi Avrupalı diye bildiğimiz G.Saray, "Mama miaaa... Fener geliyor" korkusuyla yaşıyor. Kadıköy'deki maçlara nedendir bilinmez, her defasında "kimlik kartı"nı Florya'da bırakıp da gidiyorlar. Oysa maçtan önce yöneticisinden, hocasına, futbolcusuna kadar; "Biz ne stadlar gördük..." demişlerdi. Demek ki; Şükrü Saracoğlu, Nou Camp'a da Ellen Road'a da benzemiyormuş... Meğerse söylenen sözlerin hepsi 'mezar kenarından geçerken ıslık çalmak'tan ibaretmiş. Fener'de de ne mide var, hiç mi gaz yapmaz kardeşim... Sürekli Aslan eti, devamlı aslan sütü... Derbi'nin dili olsa neler söylerdi, kimbilir? Lucescu'nun korkaklığından girer, Fatih Akyel'in nankörlüğünden çıkardı. Lucescu, her zamanki gibi maalesef temiz kalpli, saf, masûm bir adamdı!.. Lorant ise "kurt adam"... Ama esas tebrik edilmesi gereken neydi biliyor musunuz? Sahada kalan 7 tane G.Saraylı... O ana kadar uyurgezer gibi davranan 11 kişilik koca takım 7 kişiye düşünce aklı başına geldi ve ancak savaşmaya başladı. Belki atacak golleri yoktu ama hava atacak kadar onurları vardı... G.Saray, 11 kişi devam etmiş olsa, belki de sonuç 1-0 değil, 3-0 bile olabilirdi... KARTAL'I PARTAL YAPTILAR Derbi değil, ama harbi maçtı... İki demirin sürtüşmesi gibi geçen Beşiktaş-A.Gücü maçının da dili olsa, hakem Bülent Uzun için şöyle derdi herhalde; "İstanbul takımları şampiyon olsun da gerisi beni ilgilendirmez..." Bülent Uzun maçın büyük bir bölümünde mütemadiyen suç işliyordu. İlk yarım saatte sarı kartlarla A.Gücü'nün hızını kesmeye çalıştığı ortadaydı... Yılmaz'ın belli bir süre sonra oyun dışı kalacağını anlamak için kâhin olmaya gerek yoktu. Belli ki; A.Gücü için 'Uzun' bir gece olacaktı... Çaktırmadan taşralı ekibin altını oylum oylum oyuyordu. Ama "oyun" ters tepmişti. Hani bazen büyük takımlar için derler ya, Beşiktaş, için de onu diyebilirlerdi; "Bu maçı kazanması için hakeme ihtiyacı yoktu..." Hayır bal gibi vardı... Ama onlar hakemi de yendi... Çünkü sahada sezonun en süratli, en tempolu ve en güzel futbolunu oynayan A.Gücü vardı. 10 kişiyle galip gelmenin keyfiyle, 10 kişiye karşı mağlup olmanın kederi aynı yola mı çıkar bilmem ama "Halka arz"ların ardından gelen mağlubiyetlerin kibirle hiç mi alakası yok sizce?